"Kanaat" ve "Kısmete Rıza" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Kanaat; sebeplere yani sünnetullah kanunlarına tam riayet ettikten, elinde gelini yaptıktan sonra, Allah’ın ihsan etmiş olduğu neticeye razı olmak, kısmetine rıza göstermek ve şükretmektir.
"Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir." (Mektubat)
Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiği nimetlere rıza göstermek, kanaat etmek ve iktisatlı harcamak, şükrün esasıdır.
Kanaat; sebeplere değil, neticeye olur. Ama Allah, hikmeti icabı çalışıp çabalayan, sebeplere teşebbüs eden kişiyi de bazen arzusuna nail etmeyebilir. İşte o zaman tam teslimiyet ile kanaat etmek gerekir. O şey onun hakkı imiş gibi hak dava etmek, şikâyet tarzında itiraz etmek kanaatsizliktir, takdire razı olmamaktır ve kaderi tenkittir. Sebeplere uymak, çok çalışmak ve çabalamak, ama buna rağmen verilen neticeye de tam teslim olmak Allah’a iman ve tevekkülün esasıdır.
Kanaatin zıddı hırstır. Çalışmalarının neticelerini kanaat, rıza ve memnuniyetle karşılayan insanlar, rızık taksimatından hisselerine düşenle yetinir, iktisat ederek harama girmekten ve başkalarına karşı zillete düşmekten kurtulurlar. Peygamber Efendimiz (asm.) “Kanaatin tükenmez bir hazine olduğunu, hırsın fakirlik getireceğini” beyan etmiştir.
Çalışmayıp azla yetinmek kanaat değil miskinliktir. Zira;
“Mevcuda iktifa, dûnhimmetliktir.” (Sünühat)
Bir insanın kendi iradesini kullanması söz konusu ise, bu durumda kısmet ifadesi; kişinin azim ve gayretinin, say ve çabasının neticesidir. Hiç çalışmadan, gayret etmeden, ekmeden“Kısmetimde ne varsa gelir” demek tevekkül değil, tembelliktir.
“Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Hakk’dan bilmek, neticeleri O’ndan istemek ve O’na minnettar olmaktan ibarettir.” (Sözler)
Müslüman, dünya hayatını daha rahat ve huzurlu geçirmek için sebeplere tam olarak teşebbüs eder, ama şunun da çok iyi farkındadır: Bu dünya zevk ve lezzet yeri değil, ancak imtihan meydanıdır ve âhiretin tarlasıdır. İmtihanda ve tarlada, sıkıntı vardır. Ferah, imtihan ötesi ve hasat sonrasıdır. Bunun için dünyanın musibet ve sıkıntılarına karşı psikolojik olarak bir ön hazırlığa sahiptir. O, herkesi misafir ve her şeyi geçici bilir. Hiçbir hâdiseye olduğundan fazla kıymet vermez. Ve ömrünü huzur içinde geçirir.
Kısmet denilince, daha ziyade dünyevi makamlar, mal, mülk, servet ve evlat anlaşılmaktadır. Bu, yanlış olmasa da, eksik bir değerlendirmedir.
Bir de insan iradesinin hiç karışamadığı kısmetler vardır. Cinsiyetimiz, rengimiz, ana, babamız, doğum yerimiz, dünyaya geliş zamanımız gibi. Bunlarda rıza yolunu tutmak, kadere imanın bir gereğidir. Aksi yola girmek insanı isyankâr etmekten ve ahiretini tehlikeye atmaktan öte bir işe yaramaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü