"Kemâl ve cemâl ve celâline muhalif olan bütün kusurattan takdis ve tenzih etmek mânâsıyla..." kısmını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Sübhânallah kelime-i kudsiyesi ise, Cenâb-ı Hakkı şerikten, kusurdan, noksaniyetten, zulümden, aczden, merhametsizlikten, ihtiyaçtan ve aldatmaktan ve kemâl ve cemâl ve celâline muhalif olan bütün kusurattan takdis ve tenzih etmek mânâsıyla, saadet-i ebediyeyi ve celâl ve cemâl ve kemâl-i saltanatının haşmetine medar olan dâr-ı âhireti ve ondaki cenneti ihtar edip delâlet ve işaret eder."(1)
Kemal ifadesi, Allah’ın her cihetten, bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddes, bütün kelam sıfatlarıyla muttasıf olduğunu ifade eder. O’na en küçük bir eksiklik ve noksanlık isnad etmek mutlak kemaline zıt olur.
Cemal ifadesi, Allah’ın hem Zat’ının hem şuunatının, hem sıfatlarının hem isimlerinin mutlak ve sonsuz bir güzellikte olduğunu ifade eder. Bu durumda Allah her türlü çirkinlikten ve hoş olmayan durumlardan münezzeh ve mukaddestir.
Mesela, "Allah’ın bütün isimleri güzeldir, ama yeryüzünde çirkin şeylerin olması onun bazı isimlerinin çirkin olabileceğine işaret eder" demek -hâşâ- O’nun sonsuz cemaline bir çirkinlik isnad etmek mânasına gelir ki, bu iman ile asla bağdaşmaz.
"Nasıl ki işlenmiş bir eserin güzelliği, işlemesinin güzelliğine; ve işlemek güzelliği, ustalığın o san’attan gelen ünvanın güzelliğine; ve ustadaki san’atkârlık ünvanının güzelliği, o san’atkârın o san’ata ait sıfatının güzelliğine; ve sıfatının güzelliği, kabiliyet ve istidadının güzelliğine; ve kabiliyetinin güzelliği, zâtının ve hakikatinin güzelliğine derece-i bedahette gayet katî bir sûrette delâlet ettiği gibi, aynen öyle de, bu kâinatın baştan başa bütün güzel mahlûklarında ve yapılışları güzel umum masnularındaki hüsün ve cemâl dahi, San’atkâr-ı Zülcelâldeki fiillerinin hüsün ve cemâline katî şehadet; ve ef’âlindeki hüsün ve cemâl ise, o fiillere bakan ünvanların, yani isimlerin hüsün ve cemâline şüphesiz delâlet; ve isimlerin hüsün ve cemâli ise, isimlerin menşei olan kudsî sıfatların hüsün ve cemâline katî şehadet; ve sıfatların hüsün ve cemâli ise, sıfatların mebdei olan şuûnât-ı zâtiyenin hüsün ve cemâline katî şehadet; ve şuûnât-ı zâtiyenin hüsün ve cemâli ise, fâil ve müsemmâ ve mevsuf olan zâtının hüsün ve cemâline ve mâhiyetinin kudsî kemâline ve hakikatının mukaddes güzelliğine bedahet derecede katî bir sûrette şehadet eder."
"Demek Sâni-i Zülcemâlin kendi Zât-ı Akdesine lâyık öyle hadsiz bir hüsn-ü cemâli var ki, bir gölgesi bütün mevcudâtı baştan başa güzelleştirmiş. Ve öyle münezzeh ve mukaddes bir güzelliği var ki, bir cilvesi kâinatı serbeser güzelleştirmiş ve bütün daire-i mümkinatı hüsün ve cemâl lem’alarıyla tezyin edip ışıklandırmış."(2)
Celal ifadesi ise, Allah’ın her hususta en büyük, en azametli en kibriyalı olduğunu ifade eder. Bu durumda Allah’a -hâşâ- en ufak bir hakirlik isnad etmek küfür ve edebsizlik olur. O her türlü zilletten ve hakaretten münezzeh ve mukaddestir.
Allah’ın celal ve azametine Peygamber Efendimiz (asm) şu şekilde işaret ediyor:
"Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır."(3)
“Yâ Eba Zer! Yedi göğün Kürsî'ye olan nispeti, ancak geniş düzlük bir arazide (bir çölde) bırakılmış bir halka gibidir. Arşın Kürsî'ye büyüklüğü / üstünlüğü ise bu geniş düzlük arazinin halkaya olan büyüklüğü, üstünlüğü gibidir."(4)
Allah’ın yaratmış olduğu mülkündeki azamet ve kibriya O’nun sonsuz celalinin yanında küçük bir zerre bile değildir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua, Sekizinci Mesele...
(2) bk. age., Dördüncü Şua, Birinci Burhan.
(3) bk. Ebû Dâvûd Sünne,18.
(4) bk. İbn Hibbân, Sahîh, thk. Şuayb Arnavut, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, I, 76, nr. 79; Taberî, Kurtubî, İbn Kesir, Ayete’l-Kürsî tefsiri; Beyhaki, Esma ve’s-Sıfat, h. no:861, 862; Kenzu’l-Ummal, h. no: 44158.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Yoksa, sâbıkan ispat edildiği gibi, saadet-i ebediye olmazsa, hem saltanatı, hem kemâli, hem celâl, hem cemâl, hem rahmeti, kusur ve noksan lekeleriyle lekedar olurlar." Saadet-i ebediye olmazsa Allah'ın Bu vasıflarının kusur ve noksan lekeleriyle lekdar olması ne demek? Nasıl lekedar oluyorlar?