"Kudret, melekûtiyet-i eşyaya taalluk eder..." devamını ve "mülk" ile "melekût" konularını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Eşyanın iki yüzü vardır. Biri, mülk; diğeri, melekûttur.
Mülk: Eşyanın dış yüzü, yani bize görünen yüzüdür. Bu yüzde, sebep netice münasebeti hâkimdir. Yani bütün işler, sebepler eli yapılıyor.
Eşyanın iç yüzüne taalluk eden kudretin, dış yüzüne de taalluk etmiş olduğu açık bir gerçektir. İnsanın dış yüzü mülk, içyüzü melekûttur. Allah'ın kudret eli insanın içinde ve dışında aynı kolaylıkla tasaruf eder. Şu var ki, bazı şeyler insanın zahir nazarında göre çirkin görünebildiği için, onlara sebepler perde olmaktadır.
"... Kudret, melekûtiyet-i eşyaya taalluk eder. Evet, kâinatın ayna gibi iki yüzü var. Biri, mülk ciheti ki; aynanın renkli yüzüne benzer. Diğeri, melekûtiyet ciheti ki; aynanın parlak yüzüne benzer."
"Mülk ciheti ise, zıtların cevelangâhıdır. Güzel çirkin, hayır şer, küçük büyük, ağır kolay gibi emirlerin mahall-i vürûdudur. İşte şunun içindir ki Sâni’-i Zülcelal esbab-ı zahiriyeyi, tasarrufat-ı kudretine perde etmiştir. Ta dest-i kudret, zahir akla göre hasis ve nâ-lâyık emirlerle bizzat mübaşereti görünmesin. Çünkü azamet ve izzet, öyle ister. Fakat o vesait ve esbaba hakikî tesir vermemiştir. Çünkü vahdet-i ehadiyet öyle ister."
"Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusatın renkleri, müzahrefatları, ona karışmaz. O cihet, vasıtasız kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, ma’luliyet giremez. Eğri büğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, Şemse kardeş olur." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.)
Sıhhat ve hastalık mülk cihetinde iç içedir. İnsan bazen sıhhatli yaşar, bazen hasta olur. Her iki hâlin de melekûtu güzeldir. Sıhhat bazı cemali isimlerin tecellisiyle olduğu gibi, hastalık da bazı celali isimlerin tecellisiyledir.
Bütün esma, hüsna olduğundan hastalıkların da melekûtiyet ciheti güzeldir. İnsan, hastalıklar sayesinde aczini, fakrını daha iyi hiseder. Kalbi ilahi rahmeti dilemek üzere Rabbine daha fazla teveccüh eder. Yine hastalıklar menfi birer ibadet olup sabreden kimseye büyük dereceler kazandırır ve günahlarına kefaret olur
Kâinatta bazı şeylerin ve hadiselerin hikmet ve rahmet cihetleri açıkça göründüğü halde, bazılarında tam olarak görünmez, hatta yanlış tevillere de uğrar. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Allah’ın bütün isimleri güzel olduğu gibi bütün tecelliler de güzeldir. Ancak, Üstad'ımızın ifadesiyle “zahir akla göre hasis ve nâ-layık” olan şeylerde ve hâdiselerde sebepler perde edilmişler ve hakikate nüfuz edemeyen akıllar itiraz oklarını bu perdelere atmışlardır. Böylece sebepler “izzet ve azamete” de perde olmuşlar, o gibi kimseler de kadere ve hikmet-i İlâhiyeye itiraz tehlikesinden kurtulmuşlardır.
Mesela, Allah’ın Muhyi ismi de güzeldir, Mümit ismi de. Birincinin tecellisiyle hayat tadılır, ikincisiyle de ölüm tadılır. Hayatın güzelliği herkesçe bilindiğinden hayatın verilmesinde sebeplerin hiçbir vazifesi yoktur; onlar ancak insan bedeninin inşasında vazife görmüşlerdir.
Ancak, kabir bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısı olduğu hâlde, ölümdeki güzellik açık olarak görülmediğinden, ölümün yaratılmasında hastalıklar ve sair sebepler araya girmişlerdir, ancak kabir âleminin güzellikleri de bu sebeplere verilemez.
Melekût cihetinde “terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur.” Melekût yönünde sebeplerin hiçbir tesiri yoktur ve doğrudan doğruya Kudretin tesiri ile işlemler gerçekleştirilir. Mesela, bir hastalığın meydana gelmesine mikroplar sebep olmakla birlikte, o hastalığın günahlara kefaret olmaları yönünün mikroplarla bir alakası yoktur. Hastalığın bu melekut ciheti doğrudan Cenâb-ı Hakk’ın hikmet ve rahmetine bağlıdır. Keza, bir insanın ölümüne trafik kazası sebep olmuşsa, o şahsın bu kaza sebebiyle hükmen şehit hükmüne geçip kabir âleminde bunun güzel meyvelerini almasında o kazayı işleyenlerin hiçbir hisseleri yoktur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü