"Mahall-i taallûk-u kudret olan her şeydeki melekûtiyet ciheti, şeffaftır, nezihdir." ifadesinin izahını yapar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Cenab-ı Hakk'ın bu kâinattaki mahlûkatı kudretiyle yaratması, iki şekilde olmaktadır. Birincisi, doğrudan kudretin tecellisi iledir. Bu tarz bir yaratma, mevcudatın mülk ciheti itibariyle değil, melekût ciheti itibariyledir.
İkinci tarz yaratması ise, mülk yüzüne bakar. Bu tarz yaratmada sebepler vesile edilmiştir. Meyveye ağacın, yumurtaya tavuğun, bala arının vesile olması gibi.
Ayrıca mevcudatın iç yüzünde, yani Allah'a ve ahirete bakan yüzünde hiçbir kusur ve noksanlık yoktur. Her şey haktır, hikmetlidir, adaletlidir ve güzeldir. Ama dış yüzü yani dünyaya ve insanlara bakan cihet itibariyle, bazı tecellilerde bazı hikmetlere binaen noksanlıklar olabilir.
Mesnevî-i Nuriye’de “Her şeyin, içine melekût, dışına da mülk denir.” buyuruluyor. Sebepler ancak eşyanın dış yüzlerinde, yani mülk cihetinde bir vazife yaparlar; melekutiyet cihetine, yani eşya ve hâdiselerin içyüzüne karışamazlar. Bir yazının melekûtu onda kendini gösteren ilimdir. Kâğıt ve kalem yazının görünmesine birer sebep, birer vasıta ve birer perdedirler; bunlar sadece mülk cihetinde iş görürler, yazının melekût ciheti olan ilme el uzatamazlar.
Hâdiselerin de mülk ve melekût cihetleri vardır. Hastalığın mülk ciheti kederler, acılar, ızdırablardır. Sebepler o hastalığa perde olurlar ve hastanın şikâyetleri o sebeplere gider. Böylece insan, sabırsızlık gösterip isyan yoluna girmekten kurtulur. Hastalığın melekûtu ise çekilen acıların günahlara keffaret olması ve sabretmek şartıyla hastaya büyük mükâfatlar kazandırmasıdır. Hastalığa sebep olan mikropların bu büyük neticede bir hisseleri olamaz.
Mahlûkatın ve hâdisatın melekût ciheti, onlarda tecelli eden İlâhî isimler ve sıfatlardır.“Hem her eser-i Samedanî bir mektup gibi, bir Sâni-i Zülcelâl’in esmasını bildirir. Nakıştan mânâya geçsen esmâ yoluyla müsemmayı bulursun.” ( Sözler)
Nakış, eşyanın mülk cihetidir; mâna ise melekût ciheti. Bir meyvenin de taşıdığı hususiyetler birer nakış gibidir. Mâna ise onda tecelli eden Mün’im ismi, Rezzak ismi, Kerîm ismidir.
Bu isimlerde sebeplerin hiçbir hissesi yoktur. Yani sebepler nimet verici, rızık verici, ikram edici olmaktan çok uzaktırlar. Cenab-ı Hak bir meyve ağacını bir tezgâh olarak planlamış ve yaratmış, ondan meyveler çıkararak esmâsını tecelli ettirmiştir. Ancak, kuraklık, soğuk gibi herhangi bir sebeple ağaçlar meyve vermediklerinde, bu hâdiseler birer perde vazifesi yaparlar ve şikâyetler o sebeplere gider.
Ayinenin iki vechi: Mülevven aynanın siyah tarafıdır ve hakikatte eşyanın mülk yüzünü temsil eder. Aynanın parlak yüzü ise, eşyanın melekût yani iç yüzünü temsil eder.
Üstadımız'ın da ifade ettiği gibi, her şeyin dışına mülk içine melekût denilir. Buna göre yumurtanın kabuğu mülk, içi melekûttur. İnsanın şu görünen şekli mülk, iç organları melekût olur.
Bu tabirler hâdiseler için de kullanılır. Onların görünen halleri mülk, onların arkasında saklı olan hikmet yönleri ise melekût olur. Bizler normalde eşya ve hâdiselerin bize bakan mülk cihetini görüyoruz; melekût cihetini ise akılla ve iman nuru ile görebiliriz.
Aynanın renkli yüzü çok farklı renklerde olabilir. Fakat bu farklılık parlak yüzü etkilemez, hatta bazen ona kuvvet verir. Arka yüzünü ne kadar koyulaştırsak ön yüz o derece parlak görünür. Onun gibi hâdiselerin de iki yüzü vardır. Bize bakan yüzü aynanın renkli kısmına benzer. Allah'a bakan yüzü ise aynanın şeffaf yüzü gibidir. Daima parlaktır.
Mesela; hastalık, ölüm gibi hâdiseler insana bakan yüzü ile karanlık görülebilir. Fakat Allah'a bakan yüzünde hiç bir karanlık söz konusu değildir. Sıhhat rahmet olduğu gibi, hastalık da günahlara keffaret olması itibariyle rahmettir. Hayat rahmet olduğu gibi ölüm de dünyadan daha güzel bir âleme gitmeye vesile olduğu için rahmettir.
Biz aynaya ön cihetinden bakarız, arkadaki renklerle pek alâkadar olmayız, hâlbuki aynayı parlatan arkadaki o renklerdir.
Üstadımızın ayine misalini hakikate tatbik ederken önce aynanın arka yüzüne nazar edeceğiz. Arka yüz, eşya ve hâdiselerin bizim muhatap olduğumuz cihetleridir. Onların arkasında saklı güzellikleri göremeyince, hemen itiraz yahut şikâyet yolunu tutmayalım diye sebepler yaratılmıştır.
İnsanlar ölümün dış yüzünü sevmedikleri ve ölümden üzüntü duydukları için bu güzel ayrılığa hastalıklar ve musibetler perde olmuşlardır. Hâlbuki ölüm; iman ehli için bu dünyadan daha güzel bir âleme göç etmektir. Bu, ölümün melekût cihetidir. Bu güzelliğin ortaya çıkmasında Azrail aleyhisselam vazife yapmaktadır. Onun vazifesi de bir perdedir, ölümün hakiki güzelliği Cenab-ı Hakk’ın Mümit (ölümü veren) isminin güzelliğidir. Bu güzellik aynanın arka yüzünde saklıdır; insanlar ise ön yüze muhatap oluyor ve ölümü bu dünyadan ayrılmak, bütün sevdiklerini terk etmek olarak görüyorlar.
İlave bilgi için tıklayınız:
- MELEKÛT
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Külli ve cüzinin; kudretin herşeye taallukunun kolay olmasıyla alakasını örnekle açıklar mısınız?
İnsan açısından bakıldığında külli bir şeyin icadı cüzi bir şeyin icadından daha zor daha meşakkatli daha masraflıdır. Ama bu İlahi kudret açısından böyle değildir Allah’ın kudreti sonsuz olduğu için külli ile cüziyi yaratmak müsavidir.
Mertebe ve derece, ancak cüzi ve sınırlı kudretler de olur. Mesela; insandaki kudret kayıtlı ve sınırlı olduğu için, bir bardağı kaldırmak ile bir masayı kaldırmak arasında fark ve derece olur. Bardağı kaldırmak, insana daha hafif ve rahat gelirken, masayı kaldırmak daha ağır ve zor gelir.
Büyük küçük, geniş dar, ağır hafif, uzun kısa gibi kavramlar ve kayıtlar, Allah’ın sonsuz kudretinde geçerli değildir. Bu kayıtlar sadece cüzi ve nispi kudretler için geçerlidir. Bu yüzden, Allah’ın kudreti yanında bir baharı yaratmak ile bir çiçeği yaratmak eşittir. Baharı yaratırken çiçeğe nispetle daha fazla güç harcama diye bir şey yoktur ikisi de aynı kudret ile yaratılıyor.
Öyle ise, Allah’ın kudretinde cennet ve cehennemi yaratmak ile dünyada bir bahçeyi yaratmak arasında fark yoktur. Dünyada hadsiz yaratma örneklerini görüp de "acaba haşir ve ahireti yaratabilir mi?" diye bir şüpheye kapılmak akıl karı değildir.
Bütün balıkları yaratmak külli iken bir balığı yaratmak cüzidir Allah’ın kudreti açısından bütün balıkları yaratmak ile bir balığı yaratmak arasında bir fark yoktur.