"Kudretin nispeti kanunidir. Yani, çoğa-aza, büyüğe-küçüğe bir bakar." ifadesinin izahını yapar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Kudretin nisbeti, kanunidir. Yani, çoğa-aza, büyüğe-küçüğe bir bakar."(1)
Devam eden cümlede de izah edildiği gibi, Kudret sonsuz olduğundan dolayı az-çok, büyük-küçük fark etmez. Üstad'ın ifadesi ile kanun bir silsile oluyor, fiiller de ona tabi olarak yaratılıyor. Madem her kanun kainatı ihata etmiştir, öyle ise emrin verilmesi ile birlikte varlık, hemen olması gereken şekli alıyor demektir.
Mesela, göz yaratma kanunu bütün kanatı ihata ettiği için ve kudret de sonsuz olduğundan, bir sineğin gözünün yaratılması ile bir gergedanın gözü arasında fark olmaz.
Bunu elektrik misali ile daha iyi anlarız. Elektrikte bir çok kanun vardır: Aydınlatma, soğutma, ısıtma, seslendirme vs. Elektrik sonsuz denecek kadar fazla olsa idi, bir odayı aydınlatmak ile düyayı aydınlatmak onun için aynı olurdu. Tek bir düğmeye basmak ile iki yer de aynı kolaylıkta ve hızda aydınlanacaktı. Çünkü ikisinde de aydınlanma kanunu devreye girmiştir. Mektubat'ta geçen şu ifadelere bakalım:
"Sani-i Âlem olan şu kâinatın ustası, iş başında olarak şems ve kameri hangi çekiçle yerlerine çakıyorsa, aynı çekiçle, aynı anda zerreleri yerlerine, meselâ zîhayatların gözbebeklerinde yerleştiriyor. Semâvâtı hangi ölçüyle, hangi mânevî âletle tertip edip açıyorsa, aynı anda, aynı tertiple gözün perdelerini açar, yapar, tanzim eder, yerleştirir. Hem Sâni-i Zülcelâl, mânevî kudretin hangi mânevî çekiciyle yıldızları göklere çakıyorsa, aynı o mânevî çekiçle, beşerin simasındaki hadsiz alâmet-i farika noktalarını ve zâhirî ve bâtınî duygularını yerlerine nakşediyor."(2)
Keza yine Yirmi Altıncı Mektup'ta geçen şu ifadeler de konumuz izah etmektedir:
"Çünkü görüyoruz ki, her bir fiil-i icadî, ekser mevcudatı ihata edecek derecede geniş ve zerreden şümusa kadar uzun birer kanun-u hallakıyetin ucu olarak görünüyor. Demek, o cüz'î fiil-i icadî sahibi kim ise, o mevcudatı ihata eden ve zerreden şümusa kadar uzanan kanun-u küllî ile bağlanan bütün ef'âlin Fâili olmak gerektir."
"Evet, bir sineği ihya eden, bütün hevâmı ve küçük hayvanatı icad eden ve arzı ihyâ eden Zat olacaktır. Hem Mevlevî gibi zerreyi döndüren kim ise, müteselsilen mevcudatı tahrik edip, ta şemsi seyyârâtıyla gezdiren aynı Zat olmak gerektir. Çünkü kanun bir silsiledir; ef'âl onunla bağlıdır."(3)
Özetle; Allah'ın kudreti karşısında az-çok, büyük-küçük, ağır-hafif, uzun-kısa gibi şeylerin hepsi eşittir. Çok, az gibi; büyük, küçük gibidir. O'nun kudretine, bu sayılan arıza ve engeller zorluk ve müşkilat çıkaramaz. Hepsi kudretin nazarında müsavi ve aynıdır. Bu manayı akla yaklaştırmak için Üstad ilgili cümleyi müteakip altı tane temsil zikreder...
Dipnotlar:
1) Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.
2) Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Birinci Risale.
3) bk. a.g.e. Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü