KÜFÜR

Küfür, lügat mânâsıyla, örtmek demektir. Aynı kökten gelen küfran-ı nimet ise, nimetlere nankörlük etmek anlamına gelir. Türkçe’de kullanılan küfretmek kelimesi, ise, aslında sebb (sövmek) kelimesinin karşılığıdır.

Küfür, imanın zıddıdır. Kafirin dünyası karanlıklarla doludur. Zira küfür, insanın Allah’a olan intisabını keser.

Kur’anda, kâfirlerin dünyası şöyle anlatılır:
“Onların amelleri okyanustaki karanlıklar gibidir. Okyanusu bir dalga bürümekte, onun peşinden bir başka dalga gelmekte. Onun da fevkinde bulut var. Böylece üstüste zulümatlar (karanlıklar)... Öyle ki, elini çıkarsa, neredeyse onu bile göremeyecek.” (Nur, 40)

Küfrün kısımları vardır. Bunlar başlıca iki grupta mütalaa edilir: Küfr-ü mutlak ve Küfr-ü meşkûk

Küfr-ü mutlak, tam bir inkârdır. Mesela, ateizm küfr-ü mutlaka girer.

Küfr-ü meşkûk ise, şüphe ve tereddütler içindeki küfrün adıdır. Küfrün bu mertebesindeki insan, küfr-ü mutlakta olmamakla beraber, imana da girmiş değildir.

“Küfür tek bir millettir” ifadesi, miras yönünden eşitliği ifade eder. Yani, kâfir bir insan, küfrün hangi çeşidinde olursa olsun, Müslümana varis olamaz. Bu yönüyle bütün kâfirler eşittirler. Yoksa bu sözden, “Küfürde mertebeler yoktur. Kâfirlerin hepsi aynıdır” anlamını çıkarmak yanlıştır.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...