Kur’an, insanların "nefislerinde, kalblerinde, ruhlarında, akıllarında, hayat-ı şahsiyelerinde, hayat-ı içtimaiyelerinde, hayat-ı siyasiyelerinde" nasıl bir inkılap yapmıştır?
Değerli Kardeşimiz;
Kur’an’ın insanlar üzerinde yapmış olduğu bu ıslah, terbiye ve tebeddülün en güzel ve en müşahhas tablosu Asr-ı saadet'tir.
İslam’dan önceki Câhiliye Araplarının şahsî ve içtimaî yapısına, bir de İslam’dan sonraki ahvaline baktığımızda, Kur’an’ın onlar üzerinde nasıl bir tesir yaptığını çok bedihî bir şekilde görebiliriz.
Kız çocuklarını dri diri toprağa gömen merhametsiz ve vahşi insanları, kısa bir zamanda bilerek karıncaya basmaktan bile korkar ince ruhlu ve müşfik bir insan haline getiren Kur’an, mu’cize bir kitaptır.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.) dünyaya teşrif etmeden ve Kur’an-ı Kerim nazil olmadan evvel, beşeriyet zifirî bir karanlık içindeydi. Şirkin, küfrün, putperestliğin ve zulmün bütün nev'ileri o asırda katmer katmer toplanmıştı. Fısk ve fücur alabildiğine kol geziyordu.
Putperestliğin ve hurafatın her türlüsünün yaşandığı, bütün batıl itikatların hâkim olduğu, insanların kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşileştiği, kalplerin şefkat ve merhametten mahrum olarak kaskatı kesildiği ve kabilelerin durmadan birbirlerinin kanlarını döktüğü dehşetli bir asır yaşanıyordu.
Heyet-i içtimaiyeyi pek kalın cehalet tabakaları kaplamış, putperestlik ve hurafelik akıl ve kalplerin nurunu söndürmüş, zulüm, yağma, gaddarlık, içki, fuhuş, kumar ve her türlü çirkeflik o zamanki insanların müşterek eğlencesi ve yegâne vasıfları haline gelmişti.
Adaletin yerini zulmün aldığı, insanların köle olarak alınıp satıldığı, hiç kimsenin birbirine güvenmediği, itimad etmediği ve her tarafa bir felaket bulutunun çöktüğü bir devir idi.
İşte Hz. Peygamber (asm.) böyle bir zamanda dünyaya teşrif etti, Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başladı. Kur’an’ın nuru ile irşad olanlar her vadide ve her sahada insanlık âlemine rehber oldular. İrfan, marifet, fazilet ve ubudiyeti her tarafa neşrettiler. İşte 124 bin sahabe, yüz yirmi dört milyon evliya, sayısız mürşid, âlim ve müceddit Kur’an’ın nuranî meyveleridir.
Kur’an’ın ıslahî mu’cizesinin en güzel timsali Hazret-i Ömer (ra)’dır. Câhiliye döneminde kızını diri diri kızını toprağa gömen, zayıfları ezen, helvadan yaptığı putlara tapan cahil, kaba, vahşi ve merhametsiz Ömer, iman mu’cizesi ile bir anda insanlığın en adaletli, en merhametli, en nazik ve nezaketli insanı durumuna geliyor.
Kur’an’ın Hazret-i Ömer üzerindeki tesirinin ve terbiyesinin ne denli parlak bir mu’cize olduğu apaçık görülmektedir...
"Kur’ân, bu dünyada, öyle nuranî ve saadetli ve hakikatli bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde ve hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılâp yapmış..."
Kur'an'ın muhatabları üzerinde yaptığı tesire ve inkılablara, yani köklü değişikliklere dikkat çekilmektedir. Birer misalle bu değişikliklere bakmaya çalışacağız:
Nefislerde: Nefisler yaratılış itibarıyla her türlü kayıttan azade yaşamak ister. Kur'an, nefis terbiyesiyle alâkalı âyetleriyle muhataplarının nefislerini yumuşatır, söz dinler hale getirir. Mesela, öğle yemeğini yiyemeyen bir insanın nefsi bundan büyük rahatsızlık duyar. Fakat aynı nefis Ramazan ayında bir ay boyunca öğle yemeği yemez ve bundan bir rahatsızlık da duymaz.
Kalblerde: Kur'an’ı dinleyen kimselerin kalpleri haset, düşmanlık gibi menfi duygulardan uzak kalır; iyilik, şefkat ve muhabbet gibi iyi duygularla dolar. O kalpler Allah'ın zikriyle mutmain hale gelir. Kalplerdeki safveti, samimi Müslümanların nuranî çehrelerinde ve tatlı kelâmlarında kolaylıkla görmek mümkündür.
Ruhlarda: Kur'an, ruhları yüce hedeflere yönlendirir. Kur'an'dan dersini iyi alan bir mü’min, sırf kendi için yaşamaz, başkalarına da faydalı olmaya çalışır. Hatta yeri geldiğinde, ruhunu feda eder. Mü'min için, savaşta iki güzelden biri vardır: Ya şehitlik, ya zafer.(1) "Ölürsem şehidim, kalırsam gazi." diyen bir mü'min, böyle beklentileri olmayan birinden elbette daha cesur olacaktır.
Akıllarda: Kur'an vahiy olmakla beraber akla hitap eder, muhataplarının akıllarını nurlandırır, o akılları “ufuk-i âlâ”ya, yani en yüce ufka doğru kanatlandırır. Böylece o akıllar, nefsin istibdadında kalmaktan kurtulur, ruh sultanına vezir olma makamında hizmet ederler.
Şahsî hayatta: Tembel bir insan Kur'an'ın “İnsan için ancak çalıştığı vardır.”(2) gibi âyetlerini okuduğunda bu hastalıktan kurtulur. “Asra (zamana) yemin ederim ki, insan hakikaten hüsrandadır.”(3) gibi âyetleri hatırladığında zamanının kıymetini bilir ve azamî derecede değerlendirmeye çalışır.
Siyasî hayatta: Kur'an'ın siyasî hayata bakan esasları vardır. Mesela devlet işlerini şûra ile yapmak, ayırım yapmadan herkese eşit olarak adaleti tecelli ettirmek bunlardan birkaçıdır.(4) Bu esasları nazara alıp tatbik eden devletlerin, devletler yarışında diğerlerinin önünde olması kaçınılmazdır.
İçtimaî hayatta: Kur'an'dan aldıkları ölçülerle içtimaî bir dirilişi tahakkuk ettiren ve o zamanın süper devletleri durumunda olan Bizans ve İran’a galip gelen bedevi Arapların Hz. Peygamber devrinde ve devamındaki dönemde gösterdikleri muvaffakiyet, Kur'an-ı Kerim’in insanları nasıl terbiye ettiğini ve yetiştirdiğini açıkça gösterir.
Dipnotlar:
(1) bk. Tevbe, 9/52. İbnu Kesîr, IV, 102; Nesefî, II, 130.
(2) Necm, 53/39.
(3) Asr, 103/1-2.
(4) Mesela, bk. Şûra, 42/38; Nisa, 4/135 ve Maide, 5/2.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü