"Letaif-i aşere, İmam-ı Rabbani ... çok letaif var; onlardan on tanesi iştihar etmiş." İmam Rabbani yedi basamaktan bahsediyor. Bu Nakşilikte bir tecdit mi, nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Letaif-i Aşere hakkında Üstad Hazretleri en kapsamlı izahı şöyle yapıyor:
“Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Refet Bey,"
"Mektubunda letâif-i aşereyi sual ediyorsun. Şimdi tarikati ders vermek zamanında olmadığımdan, Tarik-i Nakşî muhakkiklerinin letâif-i aşereye dair eserleri var. Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir. Gücenme, tafsilat veremiyorum. Yalnız bu kadar derim ki:"
"Letâif-i aşere, İmam-ı Rabbânî kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ, insanda anâsır-ı erbaanın her bir unsurdan o unsura münasip bir lâtife-i insaniye tâbir ederek, seyr-i sülûkta her mertebede bir latifenin terakkiyatı ve ahvâlinden icmalen bahsetmiştir."
"Ben kendimce görüyorum ki, insanın mahiyet-i câmiasında ve istidad-ı hayatiyesinde çok letâif var; onlardan on tanesi iştihar etmiş. Hatta hükemâ ve ulemâ-yı zahirî dahi, o letâif-i aşerenin pencereleri veyahut nümuneleri olan havass-ı hamse-i zahirî, havass-ı hamse-i bâtına diye, o letâif-i aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas tutmuşlar."
"Hatta avam ve havas beyninde teâruf etmiş olan insanın letâif-i aşeresi, ehl-i tarikin letâif-i aşeresiyle münasebettardır. Mesela vicdan, âsab, his, akıl, hevâ, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi letâifi, kalp, ruh ve sırra ilâve edilse letâif-i aşereyi başka bir surette gösterir. Daha bu letâiften başka sâika, şâika ve hiss-i kablelvuku gibi çok letâif var. Bu meseleye dair hakikat yazılsa çok uzun olur. Vaktim de kısa olduğundan, kısa kesmeye mecbur oldum.” (Barla Lahikası, 270. Mektup)
Tarik-i Hafi denilen Nakşî Tarikatı, bu on latifeyi terbiye ve ıslah ederek hakikate vasıl oluyorlar. Yani bir çeşit bu duyguların ıslah ve terbiyesi birer basamak gibidir, bunlar ıslah ve terbiye edildikçe en son makam olan insan-ı kâmil makamına ulaşıyorlar.
Fakat İmam Rabbani'nin Mektubatının 1. Cildinin 58. Mektubunda bahsedilen 7 basamak konusu için, ikisi halk âleminde (beden ve kevn) beş tanesi ise emir âleminde (arş, kürsi, esma, sıfat ve şuunat dairesi) yapılan terakkilerdir. İmam-ı Rabbani dahi bu yedi veya beş basamağı en kısa ve öz olarak göstermektedir.
Bahsettiğiniz Mektub'da İmam-ı Rabbani
"Büyüklerimiz, bu yola Âlem-i emirdeki basamakdan başlıyor. Bu beş basamağı aşarken, Âlem-i halkı da aşıyorlar. Başka tesavvuf büyükleri ise, önce Âlem-i halkdan başlıyor. Bu iki basamağı atlamak için senelerle uğraşıyorlar. Bunun için, büyüklerimizin yolu, en kısa yoldur. Başkalarının sonda kavuşduklarını, bu büyükler, başlangıçda ele geçirir."
ifadesini kullanmaktadır. Burada "büyüklerimiz" tabirinden maksat, Nakşiliğin güneşi olan Hz. Bahaüddin Şahı Nakşibendi Hazretleridir. Dolayısıyla Bu beş basamakla zaten kendinden evvel gelen büyükleri kastediyor ve "En kısa yol büyüklerimizin yoludur." diyor.
Burada iki noktadan değerlendirme yapılabilir:
1. Bu yedi basamakla âlem-i emiri geçip doğrudan Zat-ı İlahiye bir faninin ulaşabileceği makama kadar ulaşmak mümkündür. "Yedi basamak bitince, yakınlık da temâm olur. Fenâ ve Bekâ ile şereflenir. Vilâyet-i hâssa denilen makama erişir." İşte İmam-ı Rabbani'nin bahsettiği bu yedi basamağa, söz konusu on latife ile ulaşılır. Dolayısıyla Üstadımızın Nakşi tarikatının terakkisinin on latifenin inkişafından ibaret olduğunu ilan etmesi, meselenin farklı yorumlanması olarak algılanabilir.
2. İmam-ı Rabbani Hazretleri, Nakşi tarikatında ikinci güneş olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle evvelkilerin sistemlerinden daha farklı yol ve sistemler bulmuş ve bu yolla da tecdid yapmıştır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü