"Lügat çalışma, Risalenin dışında kitap okuma, bu gibi istifadeli sitelere girme tokat yersin..." gibi eleştirilere ne dersiniz? Nur mesleği bu kadar tutucu mu? Bu şekilde yönlendirmek doğru mu?
Değerli Kardeşimiz;
Evvelâ; bir cemaat ile teşrik-i mesai edip, uyum ve huzur içinde çalışabilmek ve hizmet edebilmek; ancak meşreplerin bir ve aynı olması ile mümkündür. Meşrepler uyuşmuyor ise, orada hizmet ve huzur olmaz. Bu yüzden, aynı Nur mesleği içinde, birçok meşrepler ortaya çıkmıştır. Biz bu meşrepler içinde kendi mizaç ve meşrebimize uygun olanı öncelikle tespit etmeli ve oraya devam etmeliyiz.
İkincisi;
"Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur'un hocası, Risale-i Nur'dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor." (1)
"Risale-i Nur'un hocası; Risale-i Nur'dur" tabirini iyi anlamak gerekir. Bu cümlede kast edilen mana; iman hakikatlerini Risale-i Nur kâfi derecede izah ve ispat etmiştir, bu hususta başka eserlere ve fikirlere ihtiyaç bırakmamıştır, denmek isteniyor. Yoksa Risale-i Nurların anlaşılması için geliştirilen birtakım vasıta ve usullerin reddedilmesi söz konusu değildir.
Lügatlı ve ölçü dâhilinde yapılan izahlı dersler, Risale-i Nurların anlaşılmasına hizmet ettiği için, yanlış değil güzel bir usuldür. Yoksa Risale-i Nurların içinde çok manalar ve ilmi terimler vardır, bunları insan tek başına kavrayamaz; ancak teraküm ve tecrübesi olan bir ağabeyden ya da bu hususta hazırlanmış lügatlardan talim edebilir. Bu tavır bir nevi ilim ile meşgul olmaktır, feyze engel değil; bilakis feyzi artırır.
Lügatlı Risale-i Nurlar ise, bir tercih meselesidir. Kimisinin dikkatini dağıtırken, kimisinin de anlamasına güzel bir vasıta oluyor. Bu yüzden, herkesi bir kalıp içine sokmak doğru olmaz, bu olsa olsa insanların bir tercih meselesidir, saygılı olmak gerekir.
Üçüncüsü; her meslek ve meşrebin sadık ve cahil ahmakları olabiliyor. Bunlar meslek ve meşreplerine taassub duygusu ile bağlıdırlar. Akıl, muhakeme, vicdan ve insaf gibi ahlaki ve İslami ölçüler, bu fanatiklerin dünyasında yoktur. Bunlara göre yegâne hak kendi meşrepleridir. Sair meşrepler ya yanlıştır ya da alt mevkidedir. Maalesef böyle muhakemesiz ve insafsız fanatikler, her cemaat ve her meşrep içinde bulunabiliyor. Böylelerin sözlerine bakıp mensubu olduğu cemaat ya da meşrebi yargılamak doğru olamayacağı için, onları cemaat ve meşreplerden ayrı değerlendirmek gerekir. Mümkün mertebe böyle mutaassıp ve bağnazlarla münakaşa etmemek en güzel yoldur.
Dördüncüsü; Risale-i Nurların haricinde kitap okumak, Risale-i Nurlara olan sadakate zarar vermez. Şayet "Ben Risale-i Nurlardan tatmin olmadım, onun yerine şunları okuyalım" denilirse, o zaman sadakate zarar verir. Bunun dışında hiçbir kitabı okumak sadakate zarar vermez. Risale-i Nur dairesinde, tecrübeli ve ehli ilim olan hocalarımızın veya ağabeylerimizin fikirlerinden ve eserlerinden faydalanmak, Risale-i Nurlara zarar değil, destek sağlar. Risale-i Nurlara olan bakışımızı ve ufkumuzu genişlendirir. Nasıl anlayamadığımız bir meselenin izahını bir ağabeyden soruyor isek, ehli ilim bir ağabeyin eserlerinden faydalanmak da aynı kapsamdadır.
Biz Risale-i Nurlarda çok müşkül ve anlaşılması zor meselelerin izahını; Mehmet Kırkıncı Hoca Efendinin şerh ve izahlarından anlıyoruz; bunun neresi sadakatsizlik, anlamak zor! Asıl sadakatsizlik; Risale-i Nurları anlamadan, kavramadan, dönüp dolaşıp okumaktır. Halbuki ehli tahkik; Risale-i Nurları anlamak için çabalar. Bu gibi eserlerden istifade etmek de, bir nevi anlama ve tahkik çabasıdır denilebilir.
Risale-i Nurların sahası ve mevzusu imana dair meselelerdir; bunun dışındaki birçok ilim dalını mecburen başka kaynaklardan talim edeceğiz. Risale-i Nurları her noktada kâfi görmek ve farklı kaynakları men etmek cahillik olur. Mesela Risale-i Nurlarda namazın nasıl kılınacağı anlatılmaz; zekât kimlere verilir kimlere verilmez, bunlar anlatılmaz. Bunları öğrenmenin yolu fıkıh kaynaklarıdır.
Risale-i Nurlar İslam binasının temeli olan imana dair meseleleri ders veriyor ve bütün mesaisini bu temelin sağlamlaşmasına sarf ediyor. Lakin İslam binası sadece temelden ibaret değildir, bu temelin üzerine bina olan bir apartman ve odalar da vardır. Zaten temelin gayesi bu binayı tartmak ve ayakta tutmaktır. Öyle ise temelde çalışan iman işçileri, bina bizi ilgilendirmez diyemez, zira temelin varlık maksadı üzerindeki binadır. İkisi arasında bir ahenk ve nizam oluşturmak gerekiyor. Birisi birisiz olmaz. Nurlardan sağlam iman dersini almaya muhtaç olduğumuz gibi, ilmihal ve sair kaynaklardan da sair dersleri almaya muhtacız.
Sadakat ile mukallitlik aynı şey değildir. Risale-i Nurların sadık bir mukallidi olmak yerine, Risale-i Nurlara sadık bir mütehakkik olmak daha güzeldir.
Sadakat ile taassup arasındaki farka şöylece bakabiliriz; cömertlik ile israf, cimrilik ile iktisat, tevazu ile zillet, vakar ile kibir zahiren aynı gibi dururlar; ama hakikatte sera ile süreyya gibidirler. Taassup ile sadakat da zahiren birbirine yakın gibi durur; ama hakikatte aralarında çok fark var.
Taassup; bir şeye delilsiz ve ispatsız takliden tabi olmak; savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını sorgulamadan ve tahkik etmeden ona bağlanmaktır.
Sadakat ise; delil ve tahkik neticesinde savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını idrak eder ve sonra ona canı bahasına tabi olur.
Taassubu anlamak için alametlerine bakmak lazımdır. Mesela; mutaassıp biri kendi arzusuna uygun zayıf bir şeyi çok kuvvetli bir delil gibi görür; kendi gibi düşünmeyen kimseleri yerin dibine sokar; kendi tarafında olan adi birini göğe çıkarır, kendi faziletini göstermek yerine, başkaların kusurunu ilan eder; kendi nefsinden başka hiçbir şeyi sevmez, onun nazarında en kuvvetli delil kendi mesleğindeki adi ve basit fikirlerdir, en mühim ve bariz alameti ise meseleleri ihata edememektir.
Sadakat ehli ise; delil ve ispatın kuvvetine yaslanır ve ona dayanır, asla kendi gibi düşünmeyenleri yerin dibine batırmaz, hak ve hakikate bağlı olduğundan, bazen hak muhalifinin elinde olursa onu inkâr etmez, o hususta ona tabi olur, kendi faziletini gösterir. Başkasının kusuru ile uğraşmaz, etrafa yaymaz, nefsine değil hakka âşıktır, meseleleri geniş ve ihata ile idrak edebilendir.
Taassub; cehalet ve ihatasızlıktan çıkar, sadakat ise; ilim ve ihatanın bir neticesidir. Taassup fanatizmdir, sadakat ise hakta şiddetli sebat etmektir. Taassup devamlılığı olmayandır, sadakat ise devamlıdır.
Risale-i Nurların dışında başka kitap okunmaz, diyenler iki kesimdir. Birinci kesim; mutaassıp ve tutuculardır. Yani taassup ve taklit eseri olarak farklı kaynaklara yabani bakan müptedilerin ruh halidir.
Bir de iyi bir niyet ile nazarların dağılmaması için Risale-i Nurlardan başka kaynaklara yabani bakanlar var. Bunlar bu zamanda her şeyin temeli ve esası olan imanı tehlikede gördükleri için, haklı olarak bütün dikkat ve nazarların imanı kurtaran Risale-i Nurların üstünde olmasını istiyorlar; ta ki nazarlar dağılmasın, iman hizmeti sekteye uğramasın. Böyle bir mülahaza ile farklı kaynakları men etmek kısmen doğru olabilir. Ama bu bakış açısını külliyete ve umumiyete yaymak çok mahzurludur. Mesela; ilmihal ile Risale-i Nurlar aynı kulvarda değil ki mukayese edilip, biri diğerine tercih edilsin!..
Öyle ise; Risale-i Nurları eksik veya yanlış gördüğünden dolayı değil, sırf daha iyi anlamak ve fikrine kuvvet vermek gayesi ile başka kaynaklardan istifade etmek de hiçbir mahzur yoktur. Nitekim Risale-i Nurların bir çok yerinde bir çok kaynaklar referans olarak bizzat Üstad Hazretleri tarafından veriliyor. Hal böyle iken, farklı kaynaklara yabani bakmak Risale-i Nurların kabul ettiği bir bakış açısı değildir.
Yukarıda da kısaca izah ettiğimiz gibi; her insan kendi mizacına uygun hak bir mesleği seçtikten sonra, o meslekte sebat ve sadakat göstermesi güzeldir. Sadakat ilim ve faziletten gelen bir netice olmasından dolayı, sadakat ehli olan birisi hakkın tarafında ve hakka âşıktır.
Meslek ve meşrepler gaye değil, maksada götüren vesilelerdir. Asıl mesele gayeye ulaşmaktır, vasıtaları birbirlerine tafdil ve takdim etmek değildir. Vasıtalar birbirlerine takdim etmek, onunla meşgul olmak; taassup ve cehalet iken, onları gaye yolunda bir vasıta görüp ona sımsıkı sarılmak; sadakattir. Vesile olan vasıtalara sımsıkı sarılmasının sebebi gaye içindir. Öyle ise gayeyi gösteren veya gayeye hizmet eden diğer vasıtalara neden saldırsın, neden onların aleyhinde bulunsun.
Gaye esaslı sadakat ile vasıta esaslı taassup meseleyi hallediyor. Risale-i Nur talebeleri gaye esaslı sadakat içinde olmalıdırlar, yoksa vasıta esaslı bir taassup, insanı yanlış noktalara götürür.
(1) bk. Sözler, Konferans.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Muazzam, MaşaAllah... İlim baldan daha tatlı.
Üstadımızın dusturuna aykırı bir yorum yazacağım için öncelikle gayb aşina zatına karşı özür dileyerek sözlerime girmek istiyorum. Zira kendisi ehli eleştri değildir.
Böyle cemaatlerin haddinemidirki insanları risalelerden soğutuyorlar, Siz insanlara lugat okuma başka kitap okuma şuna bakma deme yetkisini acaba kimden alıyorsunuz? Size bu tür dusturlar vahiy ilemi geliyorki kalkıpta insanlara bu şekilde davranarak kendinizden kaçırıyorsunuz?
Farkındamısınız? Bu dusturları ileri sürerek insanları risalelerden soğutuyorsunuz? Var olmamanız var olmanızdan hayırlıdır demekten ne yazıkki kendimi alıkoyamıyorum. Bir daireyi yapayım derken binayı yıkıyorsunuz.
Değerli abilerimiz en güzel şekilde cevap vermişler.
Son duam Allah böyle ehil olmayanlara hizmeti bırakmasın.