"Malumdur ki, fenn-i belagatte, bir lafzın, bir kelamın mana-yı hakikisi başka bir maksud manaya sırf bir alet-i mülahaza olsa, ona 'lafz-ı kinâî' denilir." Cevabın tamamını özetler misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İkinci suale cevap: Malamdur ki, fenn-i belagatte, bir lafzın, bir kelamın mana-yı hakikisi başka bir maksud manaya sırf bir alet-i mülahaza olsa, ona 'lafz-ı kinâî' denilir..." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf)

Sorunun ilk cümlesinde “Sen Sözlerde kıyas-ı temsili çok istimal ediyorsun. Halbuki, fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsili yakini ifade etmiyor…” denildikten sonra üçüncü cümlede; “Hem de sen temsilatı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayali olur, hakiki olmaz, vakıa muhalif olur.” deniliyor.

İkinci soru bu üçüncü cümledir. Devamında kinâî manalardan bahsedilmesi de bunu gösteriyor. Temsilatın hikâyeler suretinde zikredilmesinin kinaye olduğu ve sonunda hakikate geçildiği vurgulanmış oluyor.

"Fenn-i belâğatte, bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikîsi başka bir maksud mânâya sırf bir âlet-i mülâhaza olsa, ona 'lâfz-ı kinâî' denilir. Ve 'kinâî' tabir edilen bir kelamın mana-yı aslisi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinâî manasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinâî mana doğruysa o kelam sadıktır; mana-yı asli kazip dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mana-yı kinâî doğru değilse, mana-yı aslisi doğru olsa, o kelam kaziptir." (bk. age.)

Kinaye için “üstü kapalı söz; hakiki manası yerine mecazî mânada söylenen söz” gibi tarifler yapılıyor.

Üstad Hazretlerinin verdiği tarifi şöyle açıklayabiliriz: Bir sözün gerçek manası kasd edilmeyip o sözün mecazî olarak ve üstü kapalı bir şekilde başka bir manayı hatırlatmak için söylenmesi halinde bu söz kinaî bir mana ifade eder. Kinaye olarak söylenen bir sözün doğru veya yanlış olmasında o sözün aslına değil, kinaî manasına bakılır. Bu mana doğru ise o söz doğrudur, aksi halde yanlıştır. Üstadımızın verdiği misale bir mukaddeme olması bakımından kinaî mana için verilmiş bir misal üzerinde kısaca duralım. Mesela, birisinin kurnazlığını ve becerikli olduğunu anlatmak için “gözü açık” tabirini çokça kullanırız. Burada o kişinin gözünün açık yahut kapalı olması esas alınmamıştır. Gözü kapalı da olsa kendisi bu özellikleri taşıyan biri ise ona “gözü açık” denilmesi doğrudur. Burada esas manaya değil, kinaî manaya nazar edilir.

Şimdi Üstadımızın verdiği misale geçelim:

“Mesela, kinâî misallerinden, 'Fülânüntavîlü’n-necad' denilir. Yani, 'kılıcının kayışı, bendi uzundur.' Şu kelam, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıcı ve kayışı ve bendi olmasa da yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa, çendan uzun bir kılıcı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelam kaziptir. Çünkü mana-yı aslisi maksud değil." (bk. age.)

Burada “Kılıcının kayışı, bendi uzundur.” sözü asıl manası için değil “başka bir maksud manaya” işaret olarak zikredilmiştir. O kinaî mana ise adamın boyunun uzun olduğudur.

"Mutabık-ı vaki olan hikâyelerin sonlarındaki hakikatler, o hikâyelerin mana-yı kinâiyeleridir."

"Mana-yı asliyeleri bir temsil-i dürbinîdir."

"Nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez."

Bir hakikatin hikâye ile izah edilmesi halinde de o hikâyeler kinaî mana vazifesi görürler. Doğruluk yahut yanlışlık, hikâyeler için değil sonlarında yer alan hakikatler için söz konusu olabilir.

Hikâyeler asıl mananın daha iyi anlaşılması ve daha yakından temaşa edilmesi için birer dürbün görevi yaparlar. Hikâyede anlatılanlar vakıa mutabık olmasalar da verilen dersin hak ve hakikat olmasını etkilemez. Bazı mürşitlerin hayvanları konuşturarak çok hikmetli dersler verdikleri görülmektedir. Bu örneklerde hayvanların konuşmaları vakıa mutabık değildir, ancak o hikâye ile verilen dersler hakikattirler.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...