"Felsefe ise, eneye mana-yı ismiyle bakmış. Yani, kendi kendine delalet eder, der; manası kendindedir, kendi hesabına çalışır, hükmeder." Mana-yı ismi ve harfiyi birer misalle izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Nahiv ilminde geçen harf meselesi bildiğimiz harflerden farklıdır. Mesela, kendinden sonra gelen kelimeyi esre okutan harf-i cerler vardır. Bunlar bazen bir harf (b gibi), bazen iki harf (fi gibi), bazen üç harf olabilir (ila gibi). Keza, “El” harf-i tarifi iki harften meydana gelir ve başına geldiği kelimeye belirlilik kazandırır. “Beytün” denildiği zaman herhangi bir ev, “el-beyt” denildiğinde ise belli bir ev kastedilir.
Üstad Hazretleri bu nahiv kaidelerini hakikat mesleğine tatbik ediyor. Refet abiye yazdığı bir mektubunda bu konuyu şöyle bir misal ile açıklıyor:
"Sen ayineye baksan, eğer aynaya şişe için bakarsan şişeyi kasten görürsün; içinde Refet’e tebei, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksat, mübarek simanıza bakmak için aynaya baktın, sevimli Refet’i kasten görürsün." (Lem’alar, On Altıncı Lem'a)
Bu misale göre, biz aynamıza iki şekilde bakabiliyoruz. Birisi, aynanın tozlarını ve lekelerini temizlemek için doğrudan aynanın kendisine nazar ederiz. Bu bakış mana-yı ismiyle bir bakıştır. İkincisinde kendi yüzümüze bakarız. Burada ayna ikinci planda kalır, bizim gayemize bir hizmetçi olur. Bu ise mana-yı harfiyedir.
Bir varlığın “ne olduğu, neye yaradığı, nasıl meydana geldiği” gibi yönlerini incelemek mana-yı ismiyledir. Yani, maksat o varlığın kendisi üzerine bir araştırma yapmaktır. Bir de o mahluka yaratıcısı namına bakmak vardır. Yani "Cenab-ı Hak, onda ne gibi hikmetler, gayeler, rahmetler dercetmiştir?", "O varlıkta hangi İlâhî isimler ve sıfatlar tecelli etmektedir?" gibi suallere cevap aramak üzere yapılan bir çalışma ise mana-yı harfiyledir.
Bütün varlık âlemini Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin aynası bilmek, onların üstünde isim ve sıfatlarını okumak, mana-yı harfiyle okumaktır. Kâinattaki bedi’, garip ve harika eserlere mana-yı harfî ile yani Allah namına bakan ve ibretle okuyan mütefekkir bir insan, onlarda tecelli eden isim ve sıfatları okur, her varlık üstünde Cenab-ı Hakk’ın taklit edilmez mührünü, sikkesini ve damgasını, sonsuz ilmini, mutlak iradesini ve nihayetsiz kudretini görür.
Kâinata mana-yı harfiyle bakan insan, semada sayısız yıldızları deveran ettiren, dağları yeryüzüne direk yapan, zemini meyvedar ağaçlarla, sayısız ve mütenevvi çiçeklerle süsleyen Rabbinin azametini idrak eder. Böyle bir bakış marifettir, fazilettir, ilimdir, tefekkürdür. Tefekkür ise çok sevaplı büyük bir ibadettir.
Varlıkları kendilerine malik saymak, gördükleri vazifeleri kendi iradeleriyle yaptıklarını vehmetmek, onlarda tecelli eden isim ve sıfatları okuyamamak ise eşyaya mana-yı ismiyle bakmaktır. Kâinata mana-yı ismiyle bakan tabiatperestler, onun arkasında tasarruf eden sonsuz kudreti ve hikmeti göremez ya da görmek istemezler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü