"Mesail-i şeriattan bir kısmına 'taabbüdi' denilir, aklın muhakemesine bağlı değildir, emrolduğu için yapılır. İlleti, emirdir. Bir kısmına 'makulü’l-mana' tabir edilir. Yani, bir hikmet ve bir maslahatı var..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad'ımızın birçok derslerinde üzerinde ehemmiyetle durduğu bir nokta vardır: O da ibadetlerin ancak emredildiği için yapılmasıdır. Ubudiyette Allah’ın emri esastır, neticesinde de onun rızası beklenir.
"İKİNCİ MESELE: Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı Hak’tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir..." (Lem’alar, 17. Lema, On Üçüncü Nota)
Bütün büyük zatlar, ibadetlerinde daima ihlası esas almışlar, cenneti bile gaye edinmemişlerdir.
İlahi emir ve yasaklara uymada "taabbudîlik” esastır. Yani bir ibadetin nasıl, ne zaman ve ne şekilde yapılması emredilmişse o ibadet o şekilde yerine getirilir. Şu var ki, ilahi emir ve yasakların bir kısmının hikmetleri kolayca bilinir, bir kısmının ise hikmetleri bilinmez. Mesela; "içkinin yasaklanma hikmeti" bellidir. Çünkü içki, düşünme melekesine zarar vermektedir. Aynı şekilde, zekât da içtimaî tesanüdü temin ve tesis eder. Ama "namazın beş vakit olması, rekât sayıları, orucun Ramazan ayında tutulması" gibi durumlar tamamen taabbudîdir, hikmeti bilinmese de aynen yapılması gerekir.
İlahi emir ve yasaklar hikmetlere değil, illetlere bağlıdır. İllet ise doğrudan doğruya Allah’ın emir veya nehyidir.
"Mesâil-i şeriattan bir kısmına 'taabbüdî' denilir, aklın muhakemesine bağlı değildir, emrolduğu için yapılır. İlleti, emirdir."
"Bir kısmına 'makulü'l-mana' tabir edilir. Yani bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o hükmün teşriine müreccih olmuş; fakat sebep ve illet değil. Çünkü hakiki illet, emir ve nehy-i İlahidir." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Birinci Kısım.)
İbadetlerin bir kısmı makuliyet ile yani akıl ile izah edilemez. Akıl bu ibadette hiçbir makul ve faydalı bir şey bulmasa bile, o ibadet aynen devam eder ve yapılması zaruridir. Bu tarz ibadetlere taabbüdî deniliyor. Namazın birtakım hareketleri, oruçtaki birtakım hâller, tesbihin otuz üç defa çekilmesi, haccın bir kısım menasiki gibi ibadetler akıl ve makuliyet ile izah edilemezler, ama yapılmaları zarurîdir.
Bir de mâkuliyet ciheti, yani aklî ciheti ağır basan ibadetler vardır. Yani hikmet ve maslahat o ibadetin emredilmesinde mühim bir sebep haline gelmiştir. Yalnız şu var ki, hikmet ve fayda onun emredilmesinde ne kadar mühim de olsa, asıl emredilme illeti olan nehiy ve emir yerine geçemez.
Mesela, zekât ve sadaka, zengin ile fakir arasında içtimai açıdan çok hayatî bir maslahat ve hikmettir. Belki malî ibadetlerin, şeriatın bir kanunu olmasında bu maslahatların mühim bir hissesi vardır. Ancak bu ibadetlerin yapılmasındaki asıl maksad, Allah’ın emri olmasıdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Zaruret şartları oluşmadığı sürece birbirlerinin yerine sayılmazlar. (Bu sayılış da ancak dört mezhep fıkhının bize emrettiği sınırlar içindedir elbette.) Malum ya, müzmin sağlık sorunları nedeniyle oruç tutamayan birisi, yerine fidye verebilir mesela. Lakin bayramda kurban değil de, sadaka veremez.