"Taabbüdî" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Taabbüd, ibadet etmek, kulluk etmek demektir. Buna göre, taabbüdî, “ibadetleri hikmet ve faydalarını düşünmeksizin sadece Allah’a kulluk etme niyetiyle ve emredildiği tarzda yapmak” demektir.
Üstadımızın birçok derslerinde üzerinde önemle durduğu bir nokta vardır:
İbadetler ancak emredildiği için yapılırlar. Ubudiyette Allah’ın emri esastır, neticesinde da O’nun rızası beklenir. Bütün büyük zatlar, ibadetlerinde daima ihlası esas almışlar ve cenneti bile gaye edinmemişlerdir.
İlahî emir ve yasaklara uymada "ta‘abbudîlik” esastır. Yani bir ibadetin nasıl ne zaman ve ne şekilde yapılması emredilmişse, o ibadet o şekilde yerine getirilir. Buna tevkîfî veya tevakkufî de denir. Akıl yürütülüp başka şekil yapılmaz. Zıddı Ta‘lîlîdir. Yani bir illetinin olmasıdır. İbadetlerin illetleri bilinmez.
Şu var ki; İlahi emir ve yasakların bir kısmının illetleri kolayca bilinir, bir kısmının ise illetleri bilinmez. İllet, emredilmeye veya yasaklanmaya uygun düşen olmazsa olmaz vasıf ve hususiyettir. Meselâ; "içkinin yasaklanma illeti" bellidir. Çünkü içki, bedene zarar vermektedir, illeti iskâr yani, aklı gidermesidir.
Aynı şekilde, zekât da içtimaî dayanışmayı sağlar. Ama "namazın beş vakit olması, namazların rekât sayıları, orucun ramazan ayında tutulması" gibi durumlar tamamen ta’abbudîdir, illeti bilinmese de aynen uygulanması gerekir. Hikmetleri ise bilinebilir. İlleti bir tanedir, ama hikmetleri ise çoktur. Hikmetlerini normal akıl ve âlimler bilebilir.
İlahi emir ve yasaklar hikmetlere değil, illetlere bağlıdır. İlleti bilinmese de doğrudan doğruya tümü için illet (yani yasaklanma/emredilme sebebi); doğrudan doğruya Allah’ın emir veya nehyidir, denilebilir.
"Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-yı İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır. Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir..." (Lem’alar, 17. Lem’a)
Niçin ibadet ediyoruz? Sorusunun içinde iki soru saklı:
– İbadet etmemizin illeti yani sebebi nedir?
– İbadet etmemizin hikmeti, faydası nedir?
Bazıları bu soruyu sadece ikinci mânâyı kastederek sorar; birinci ve en mühim noktayı unuturlar. Bunun neticesi olarak hikmet sahasında kendilerince birtakım faydalar sıralar ve bunun başka yollarla da elde edilebileceğini ileri sürerek, ibadeti reddedici bir tavra girerler. İllet bir ibadetin emredildiği için yapılmasıdır. Hikmet ise yaptığımız ibadetten hâsıl olan faydadır.
Dünya işlerinden bir misal: Anadolu’dan İstanbul’a gelmekte olan bir tüccarın bu seyahatının illeti “ticaret”tir. Hikmeti ise, daha çok zengin olmak ve dünya nimetlerinden daha fazla istifade etmektir. Buna göre söz konusu şahsa, “İstanbul’a niçin gidiyorsun?” diye sorsak; “Zengin olmak için” demez, “ticaret yapmaya gidiyorum” der.Biri illete, diğeri hikmete cevaptır.
O halde, “Niçin ibadet ediyorsun?” sorunun cevabı da “Rabbim emrettiği için” şeklinde olacaktır. Bu emri tutmanın maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî pek çok da faydası vardır, ama ibadet bu faydalar için yapılmaz. Bunlar meselenin hikmet yönüdür. Abdin işi ibadettir; emir dinlemek, yasaklardan sakınmaktır. Kula, Allah’a kulluk yaraşır. İbadetini bu şuurla yapan bir kuluna, Rabbinin yapacağı ihsanlar, ikramlar ve cennette vereceği dereceler ibadetin hikmet yönüdür.
İslâm’ın her emri ve her yasağı bu hakikattan haber veriyor. Bunlardan sadece birkaç misâl:
Meselâ oruç tutmanın tıp yönünden birçok faydaları var. Bütün bu faydalar orucun hikmet yönüdür. Ama oruç bu faydalar için değil; Allah’ın bir emri olduğu için tutulur." Bu ibadetin zamanı Ramazan ayıdır. Bir kimse, Ramazan ayında bir ay oruç tutmayıp da, Ramazan dışında on ay nafile oruç tutsa, bu ibadeti yerine getirmiş olmaz. Eğer mesele sadece orucun hikmet yönü, olsa idi, on ay tutulan orucun faydası daha fazladır, ama farz olan oruç hâlâ tutulmamıştır.
Orucun belli bir başlama ve bitiş vakti vardır. Kişi, orucuna imsaktan hemen sonra başlasa da, iftarını yatsıdan birkaç saat sonra yapsa orucu makbul olmaz. Daha fazla bir süre aç kalmıştır, ama oruç tutmamıştır. Hikmet fazlasıyla tamam olsa bile, illet kaybolduğundan bu ibadet makbul sayılmaz.
Oruç tıbbî faydaları için tutulmadığı gibi, içki de sağlığa büyük zarar verdiği için haram edilmiş değildir. Esas olan Allah’ın emir ve yasağıdır.
Bir başka misal:
Kendi kendine ölen yahut darbe ile öldürülen bir koyunun etini yemek haramdır. Bu noktada birtakım tıbbî veya biyolojik izahlar getirilebilir. Bütün bunlar, meselenin hikmet yönüdür. Bunlar sayılıp dökülürken şu husus unutulur: “Pekâlâ, Allah’dan başkasının ismiyle kesilen bir hayvanı yemek niçin haramdır?”Bu soruya ne cevap verilecektir? Kesilmekse kesilmiş, kan akmaksa akmıştır. Demek ki işin esası, hayvan kesmenin tıbbî faydaları değil; esas olan, insanın kulluk şuurundan ayrılmaması, Allah namına hareket etmesidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü