"Meselâ şeffaf, parlak bir zerrecik, bizzat kendi başıyla bir kibrit başı kadar bir nur içinde yerleşmez ve ona masdar olamaz..." Buradaki temsili açıp, hakikatini de izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Meselâ şeffaf, parlak bir zerrecik, bizzat kendi başıyla bir kibrit başı kadar bir nur içinde yerleşmez ve ona masdar olamaz. Kendi cirmi kadar ve mahiyeti miktarınca, bil'asâle, cüz'î, zerre gibi bir nuru olabilir."
"Fakat o zerrecik, güneşe intisab edip, ona karşı gözünü açıp baksa, o vakit o koca güneşi ziyasıyla, elvân-ı seb'asıyla, hararetiyle, hattâ mesafesiyle içine alabilir ve bir nevi tecelli-i âzamına mazhar olur. Demek, o zerre kendi kendine kalsa, bir zerre kadar ancak iş görebilir."(1)
"Vahdette nihayet derecede kolaylık var; kesrette ve şirkte nihayet müşkülât oluyor.”
Bu hakikatin izahı noktasında birbirine yakın ama cihetleri farklı üç temsil nazara veriliyor.
Bu birinci temsilde asıl maksad eşyanın esmâ-i İlâhîyeye mazhar olmakla kazandıkları şeref ve kuvvettir. Bu hakikat, şeffaf bir zerrenin kendi başına çok cüz’î bir ışığa sahip olduğu halde, güneşe nazar ettiğinde büyük bir parlaklık kazandığı “o koca güneşi ziyasıyla, elvân-ı seb'asıyla, hararetiyle, hattâ mesafesiyle içine” alabildiği misaliyle izah ediliyor. O zerre güneşe ayna olmakla onun renklerinden hararetine kadar çok sıfatlarına mazhar olduğu gibi onu mesafesiyle de içine almakla büyük bir derinlik kazanıyor.
Bu konu, Yirmi Üçüncü Söz’de insanın fiil ve infial cihetlerinin mukayese edilmesini hatıra getiriyor. İnsanın fiil ciheti kendi ilmi ve kudretiyle bir şeyler yapması, infial yani fiili kabul etme ciheti ise insanda halk, ihya, tasvir, terzik, tezyin gibi birçok İlâhî fiilin icra edilmesidir.
Fiil ve infiali misalimizdeki zerre yerine bir küçük ayna koyarak tezekkür edelim. O ayna zatında ışık sahibi değildir, kalınlığı da mesela birkaç milimetredir. Güneşe nazar ettiğinde ışığa, renklere ve hararete kavuşur. Ayrıca o iki milim kalınlığına yaklaşık yüz elli milyon kilometre gibi büyük bir mesafe yerleşir.
Güneş ile zerre arasında çok uzun bir mesafe vardır. Lakin zerre, güneşe kendini teslim etse, yani ona iman ile intisab etse, güneş onun içine kadar girip onu nurlandırabilir. Bu, güneş açısından son derece kolaydır. “Hatta mesafesiyle içine alabilir” ifadesi bu inceliğe işaret ediyor.
O zerre gibi her bir insanın da sıfatları, mesela ilmi çok sınırlıdır. Fiil cihetiyle, bazı ilimlerden birtakım şeyler bilebilir. İnfial cihetiyle yani Allah’ın Alîm isminin kendinde tecelli etmesi cihetiyle insan, Allah’ın ilmine öyle büyük bir ayna olur ki bir tek âzası, hatta hücreleri, genleri hakkında sayısız kitaplar te’lif edilmiştir.
İşte bunun gibi her bir zerre de zatında ilim, kudret, irade gibi sıfatlara sahip olmadığı halde, Allah’ın sonsuz kemaldeki esmâ ve sıfatlarına ayna olmakla büyük bir şeref kazanır ve büyük işler görebilir.
(1) bk. Mektubat, Yirminci Mektup'un Onuncu Kelimesine Zeyldir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü