"Fiil" ve "İnfial" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
“Fiil: İş. Amel.
İnfial: Fiili kabul etmek.”
“Sende iki cihet var: Birisi, icad ve vücud ve hayır ve müsbet ve fiil cihetidir. Diğeri, tahrib, adem, şer, nefy, infial cihetidir.” (Sözler)
Fiil, iş demektir, infial ise “fiili kabul etmek, kendisinde bir işin yapılmasına müsait olmak” mânâsına gelir. Meselâ, yazı yazmak bir fiildir. Bu fiili suda icra edemeyiz, yani suya yazı yazamayız. Dolayısıyla su, yazı yazma fiilini kabul etmemiş olur. Ama bir kâğıda yazı yazarız, kâğıt, infial cihetiyle, kendisinde yazı yazılma fiilini kabul etmiş olur.
İnsanın fiil ciheti kendi gücü ve kuvvetiyle, şahsî ilmi ve maharetiyle bir şeyler ortaya koyması, bazı eserler yapmasıdır. İnfial ciheti ise onun İlâhî fiillerin icra edilmesine müsait olmasıdır. Meselâ, rızıklandırmak bir İlâhî fiildir. İnsan bu fiili kabul eder, yani onda bu iş icra edilir. Ama bir taş rızıklanmayı kabul etmez, rızka muhtaç olmadığı için rızıklanması da söz konusu olmaz. İşte infial cihetiyle insan taştan daha ileri gitmiştir.
İnsan, güzel bir resim çizdi mi, onu defalarca seyrediyor. Bazı yerlerini büyük bir hassasiyetle yeniden düzenliyor ve sonunda sıra konuşmaya geliyor:
Bu resme şu kadar emek verdim, şöyle yaptım, böyle ettim, gibi.
Halbuki, insan asıl değerini fiil ciheti dediğimiz, o resmi çizmesindeki maharetiyle değil, infial cihetiyle yani kendisinin bir canlı resim, konuşan resim, düşünen, anlayan, seven, korkan bir resim olmasıyla alıyor.
Ve inanan bir insan, Cenab-ı Hakk’ın böyle harika bir eseri olmanın şerefini kalbinde ve vicdanında tadıyor, yaşıyor.
İnsanı arza halife eden, fiil cihetiyle ortaya koyduğu eserler, yazdığı kitaplar, yaptığı fabrikalar ve yığdığı servetler değildir. Bütün bunlar, Cenab-ı Hakk’ın insana ihsan ettiği gerçek nimetler ve rütbeler yanında sönük bir gölge gibi kalırlar.
Fabrikasıyla övünen insan, birazcık dikkat etse kendisinin baştan aşağı bir fabrikalar ağı, bir tezgâhlar manzumesi olduğunu görecek.
İşte insanın değeri, kâinattaki fabrikaların en mükemmeli olmasında saklı.
Fiil ve infial konusunda Nur Külliyatından harika bir misâl:
“Şeffaf parlak bir zerrecik, bizzat kendi başıyla kalsa bir kibrit başı kadar bir nur içinde yerleşmez ve ona mazdar olamaz. Fakat o zerrecik, Güneşe intisab edip ona karşı gözünü açıp baksa; o vakit o koca Güneşi ziyasıyla, elvan-ı seb’asıyla, hararetiyle hattâ mesafesiyle içine alabilir.” (Mektûbat)
Burada bir fiil, bir de infial ciheti var. Fiil ciheti, aynanın kendiliğinden parlaması, ışık saçması. Bu cihetle ayna ışığın zerresine bile sahip değil. Ama fiili kabul etme cihetiyle, güneşin ışığını içine alabilmekte, onunla parlamakta, onunla güzelleşmekte.
Dikkatimizi çeken önemli bir nokta: “Mesafesiyle içine alma.”
Ayna fiil cihetiyle birkaç santimlik bir kalınlığa sahip. Kendini güneşe karşı tuttuğu anda, infial cihetiyle, yüz elli milyon kilometrelik bir mesafeyi içine alabiliyor.
Hepimiz o ayna gibiyiz. Aklımızı, kalbimizi, hayalimizi neye karşı tutsak, değerimiz de, derinliğimiz de, kıymetimiz de ona göre oluyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü