Mu’cizeleri inkâr edenlerin delilleri nelerdir ve bunlara nasıl cevap verilebilir?
Değerli Kardeşimiz;
Mucize; aciz bırakmak, Allah’tan başka hiç kimsenin yapamayacağı fevkalade bir hâdise, harika bir durum demektir. Başkasının benzerini yapmaktan âciz olduğu şeydir. Allah’ın peygamberlere bahşettiği harikulade ve fevkalade hâdise demektir.
Mu’cize; peygamberlerden başka hiçbir kimse de görülmez. Allah bu mümtaz ve müstesna elçilerini diğer insanlardan temyiz etmek ve üstün olduklarını göstermek için mu’cizeler yaratıyor. Yoksa mu’cizesiz bir peygamber, davasını insanlara ispat edip gösteremez. Bu sebeple her peygamberin mucize göstermesi bir adet-i İlahî hükmüne geçmiştir, inkârı kabil değildir. Böyle büyük bir hikmete mebni olan mucizeyi inkâr etmek hakikaten akıl dışı ve müfsidane bir tavırdır.
Mu’cizeleri inkâr eden fasık ve batıl fikirli adamlar tarihin her döneminde olagelmiştir. Peygamber Efendimiz (asm)'in mucizelerini inkâr edenler, ekseriya aklı ön plana çıkaran ve Yunan Felsefesi ile aklı sersemleşmiş olan Mu’tezile mezhebi ve onun bu zamandaki taklitçileri olan bazı hocalardır. Bunun dışında ümmetin ana omurgasını teşkil eden Ehl-i sünnetten mu’cizeleri inkâr eden bir âlim ya da müfessir yoktur. Ehl-i sünnetin bütün hadis, fıkıh ve kelam âlimleri Peygamber Efendimiz (asm)'in bine yakın mucizelerini ittifak ile kabul edip eserlerinde yer vermişlerken, birkaç tane bid’at ve dalâlet ehli adamların inkârları bir şey ifade etmez ve bu ittifaka zarar vermez.
Üstad Hazretleri bu hakikati şu güzel ve veciz ifadeleri ile kör gözlere dahi gösteriyor:
"İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET"
"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş, Kur'ân-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mucizât-ı bâhireyi göstermiştir. Mucizat, heyet-i mecmuasıyla, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücutları kat'îdir. Kur'ân-ı Hakîmin çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mucizâtın vücutlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etbâlarını kandırmak için -hâşâ- sihir demişler."
"Evet, mucizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat'iyeti vardır. Mucize ise, Hâlık-ı Kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, "Padişah beni filân işe memur etmiş." Senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah "Evet" dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, "Evet" sözünden daha kat'î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder."
"Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dâvâ etmiş ki:"
'Ben, şu kâinat Hâlıkının meb'usuyum. Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek. İşte, parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Kamere bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız, beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. Şu bir parça taama bakınız, iki üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte, iki yüz, üç yüz adamı tok ediyor.'
"Ve hâkezâ, yüzer mu’cizâtı böyle göstermiştir."(1)
Mucize" mefhumu Kur’anî bir mefhum olup birçok misalleri ayetlerde zikredilmiştir. Bunlar ortada iken maddeci felsefenin tesirinde kalmış birkaç cahilin lakırtıları ilmî açıdan bir şey ifade etmez, hiç bir kıymet taşımaz.
Kur’an âyetlerinden mucizelere bazı misaller:
"Musa'ya: 'Değneğinle denize vur!' diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı. Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu." (Şuara Suresi, 26/63)
Sözde bazı reformistler, materyalist ve pozitivist mantığı ile hâdisenin mucizevî cihetini sıradan hale getirmek için, bu âyeti med-cezir şeklinde tefsir ediyorlar. Böyle kimselerin hesabına ve hatırına âyetleri incitmek ve inkâr etmek, ilim ve vicdan ile asla kabil-i te’lif değildir.
- Mesela Semud kavmine verilen deve. (A’raf Suresi, 7/73)
- Hz. Musa (as)'ya verilen tufan, çekirge, kımıl (haşarat), kurbağa, kan, âsa, beyaz el (Hz. Musa'nın mucizelerinin dokuz tane olduğu bildirilmektedir) (İsra Suresi, 17/101)
- Hz. İsa (as)'nın çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üflemesi ve hemen Allah'ın izniyle kuş oluvermesi, körü ve alacalıyı iyileştirmesi. Allah'ın izniyle ölüleri diriltmesi, evlerde neyi yeyip, neyi biriktirdiklerini haber vermesi. (Âl-i İmran Suresi, 3/49)
- Sofra mucizesi (Maide Suresi, 5/112)
Peygamberlerin mu’cizeleri bu gibi âyetlerde açık bir şekilde zikredilirken, onu inkâr etmek ya da akıl ve mantık dışı tev’illere sapmak, ciddiye alınacak bir durum değildir. Bir peygamberde sabit olan mu’cizeyi başka bir peygamberde kabul etmemek, o peygamber hakkında şüphe içinde olduğuna işaret eder.
“Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız. Ta ki yerden bir pınar akıtasın. Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın. Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler. Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın. Ama unutma! Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!” De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka bir şey miyim?” (İsra Suresi, 17/90-93)
Mûcize isteyen kâfirlerin dikkatleri, daha ehemmiyetli, çünkü devamlı olan ilmî mûcizeye çeviriliyor. Kur’ân’ı anlamak istemeyenlerin, tuhaf bir psikoloji içinde inanıp dikkat etmek için değil de, istihza etmek veya imtihan edip sıkıştırmak için mûcize istekleri devam ediyor. Allah, Resulüne (asm); esas vazifesinin tebliğ olduğunu, yoksa öbür harikaları göstermenin elçinin vazifesi olmadığını bildirmesini emrediyor.
Burada Allah’ın kâfirlerin ipe sapa gelmez müstehziyane taleplerini geri çevirmesi, hak mucizelerin olmamasına nasıl delil teşkil eder, anlamak zor. Kâfirlerin gayesi alay etmek olduğu için, Allah onlara mu’cizeyi men ediyor ve onların anlayacağı dilden konuşuyor. Hemen devam eden ayetlerde de Hazret-i Musa (as)’a verilen mucizeler sıralanıyor. Öyle düşünen adamlara "Be ahmak; mucize külliyen olmasa devamındaki ayet neden mucizeleri sıralasın?" demezler mi?
"Andolsun, biz Mûsâ'ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, 'Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!' demişti. Mûsâ ise, 'İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helak olmuş bir kişi olarak görüyorum.' demişti."(İsra, 17/101-102)
Hz. Musa (as)’a verilen mucizelerin benzerleri, hatta daha ilerisi neden Peygamber Efendimiz (asm)'e verilmesin, bunu anlamak zor.
Bir de bu tiplerin "Kur’an Müslümanlığı" tabiri bulunuyor. Madem Kur’an sizin için tek delil, o zaman Kur’an’ın mucize hakkındaki bu beyanlarını ne ile izah edeceksiniz?.. Yani Kur’an onlarca mu’cizeden misaller verirken, sizin mu’cize mefhumuna karşı olmanız ne kadar makul ve inandırıcıdır acaba, demezler mi insana?
“Mu’cize de keramet de Allah’ın fiilidir, mucizeyi peygamberin, kerameti veli kulunun eliyle gösterir.” (Mesnevi-i Nuriye)
Aslında bu âlemde mu’cize olmayan bir şey yoktur. Kuru ağacın meyve vermesi, nutfeden insanın, bir çekirdekten koca bir ağacın, yumurtalardan civcivlerin yaratılması mucize değil mi? Kafatasında saçın bitmesi, mevsimlerin değişmesi, gece gündüzün gidip gelmesi, birbirine değmeden yağmur ve kar tanelerinin yağdırılması mucize değil mi? Fakat bunların ekserisi bir sebeple yaratıldığı için bize normal bir şey gibi geliyor. Ülfetimizden dolayı o gözle bakamıyoruz.
Şu uçsuz bucaksız kâinatı yoktan yaratan, çok ince bir nizam ile devam ettiren sonsuz kudret sahibi Yüce Allah, peygamber olarak gönderdiği o mümtaz ve müstesna kullarının kendi katındaki izzetlerini diğer insanlara göstermek için ellerine birçok mucize vermiştir.
Hz. Âdem’in ana ve babasız dünyaya gelmesi, Hz. Musa’nın, Firavun’un sarayında büyümesi, denizin yarılması, Hz. İsa’nın babasız yaratılması ve bebek iken konuşması, Hz. Salih’in kayadan deve çıkarması, ateşin Hz. İbrahim’i yakmaması, bıçağın Hz. İsmail’i kesmemesi ve semadan koçun indirilmesi, Hz. Yunus’un balığın karnından çıkarılması, Hz. Davud’un demiri eritmesi, Resul-i Ekrem Efendimizin parmağının işaretiyle ayın ikiye yarılması gibi binlerce mu’cize Kur’an-ı Kerimde anlatılmaktadır. Buna rağmen, bazı kimselerin mu’cizeyi kabul etmemelerini anlamak mümkün değil. Acaba bu kimselerin gayeleri -hâşâ- Allah’ın sonsuz kudretine itimat etmemek mi? Yoksa o seçkin peygamberlerin değerini düşürmek mi?
(1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar