Musibete sabretmede nasıl bir sır vardır ki ''innallahe meassabirin'' sırrına mazhar olunsun? Risalelerde izah var mı?

Musibete sabretmede nasıl bir sır vardır ki ''innallahe meassabirin'' sırrına mazhar olunsun? Risalelerde izah var mı?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ: اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرِينَ de hikmet ve gaye nedir?"

"Elcevap: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِر وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:"

"Biri: Masiyetten kendini çekip,sabretmektir. Şu sabır takvadır; اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ sırrına mazhar eder."

"İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir. اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ - وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar."

"Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın اِنَّمَاۤ اَشْكُوا بَثِّى وَحُزْنِى اِلَى اللّٰهِ demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi 'Eyvah! Of!' deyip 'Ben ne ettim ki bu başıma geldi?' diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır." (Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup.)

İnsan aciz ve tahammülsüz bir varlık olduğu için, şikâyet ve sızlanmaktan kendini kurtaramaz. Bu sebeple insana "şikâyet etme, sızlanma" demek yerine Allah’ı aciz kullara şikâyet mânasına gelen isyan yerine "derdini ve halini Allah’a şikâyet et" denilmelidir. O zaman hem dert ve musibetler merciine şikâyet edilmiş olur, hem de o tahammülsüzlükten gelen sızlanma ve şikâyet ihtiyacı, meşru’ bir şekilde tatmin edilmiş olur. Bu avam insanlar için temel bir ölçüdür. Nitekim "Ben derdimi de üzüntümü de ancak Allah'a şikâyet ederim, dedi." (Yusuf, 12/86) ayeti bize bu hususta güzel bir misalidir, ölçüdür, rehberdir.

Nasıl iman ve ibadetlerin nihayetsiz makam ve dereceleri varsa, aynı şekilde sabrın da nihayetsiz derece ve makamları vardır. Büyük zatların sabırları ağaç ise, bizimki de küçük bir fidan veya çekirdek olabilir. Bu yüzden, kusur etsek derhal tövbe ile temizlemeli, şikâyetimizi de Allah’a arz etmeliyiz. Yoksa aciz ve çaresiz kullara Allah’ı şikâyet etmenin hiçbir faydası olmadığı gibi, zararı çok, hesabı da çetin olur.

Bela ve musibetler imtihan içindir. Belaya tahammül insanı yüceltir; ruhunu temizler, vicdanına huzur, kalbine inşirah verir. Cenab-ı Hakk’ın nazarında en makbul ameller, en zor olanlarıdır. İ’la-yı kelimetullah uğrunda cihad etmek pek zordur, fakat amellerin en efdalidir. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) de "İbadetlerin en faziletlisi en meşakkatli olanıdır." (Aclunî, 1/155) buyurarak bu hakikati ifade etmişlerdir.

Sabır o kadar güzel bir haslettir ki, birçok fazilet onun ile kemal bulur. Sabrın ehemmiyetini ifade eden birçok ayet ve hadis vardır. "...Allah sabredenler ile beraberdir.” (Bakara, 2/153) ayeti sabrın ne kadar mühim olduğunu nazara vermektedir. Bir musibet ne kadar elim ve ne kadar büyük olursa olsun, mademki Allah onunla beraberdir, o musibet hakikatte musibet sayılmamalıdır. Bir kul için bundan daha büyük bir izzet, şeref ve lütuf olabilir mi?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 36.428
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...