"Müstakbeli zaman-ı hazıra getirmek" ile "Zaman-ı hazırdan istikbale fikren gitmek" arasındaki fark nedir, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ölümle bağlantı kurmanın bir yolu istikbali, hayalen şimdiki zamana taşımaktır. Yani, kendini ölmüş, musalla taşına yatmış, kefene sarılmış ve kabre konulmuş gibi düşünecek ve bunu nefis terbiye olana kadar yapmaktır.
Akıbeti düşünmek suretinde, gelecekte olacak bir şeyi şimdi gelmiş gibi farz etmek ve ona göre tavır almak, hayali bir şeydir. Mürit, kendini ölmüş, kefene sarılmış ve kabre girmiş gibi düşünüyor. Nefis bu gibi haletlerden müteessir olup uyanmaya çalışıyor. Bunların hepsi olmamış bir şeyi, olmuş gibi hayal etme üzerine bina olduğu için, tatbiki zordur.
Tarikat usulünde kabri hatırlatan çilehanelerde yaşamak veya birtakım metotlarla gelecekte olacak şeyi şimdi oluyormuş gibi tasavvur etmek ya da zihinde canlandırmak vardır.
“Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer.” ifadesi de bu manaya işaret ediyor.
"Akıbeti düşünmek suretinde müstakbeli zaman-ı hazıra getirmek," hayali bir mülahazadır. Onun için ehl-i tasavvuf kendini hayalen ölmüş, kefenlenmiş, kabre konulmuş gibi tasavvur ederek, nefsin tul-i emelini kırıp, yüzünü ukbaya çevirmeye çalışıyorlar. Ama hakikati halde böyle bir şey yoktur. Onun için hakikat mesleğine mutabık olmuyor.
Fikren istikbale gitmek ve ölüme nazarını çevirmek yoludur ki, hakikatli bir yoldur, herkes bu yolda gidebilir.
Ölümle bağlantı kurmanın ikinci yolu, hakikat noktasında, şimdiki zamandan, istikbale fikren gitmek, nazarı ona çevirmektir. Bu yol hem hakikattir hem de daha müessir ve daha kolaydır.
"Zaman-ı hazırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmak", kesin vuku bulacak bir hâdiseye fikren gitmek, ölüm hakikatini düşünmek suretiyle nefsi terbiye etmektir. Bu tarz hem makul hem de hakikat-i hale mutabıktır. “Bütün gelecek yakındır." (Taberani, Mucemu'l-Kebir, h. no: 8523) hadisinin işaret ettiği mana da bu tarz bir yola kuvvet veriyor. Mutlaka başımıza gelecek bir hâdiseye fikren gitmemiz ve yaşamamız daha makul bir tarzdır.
Hakikat mesleği, ölüm hususunda da nefis ve hevaya açık kapı bırakmayacak tarzda bir yol izliyor. Şöyle ki: Geleceği şimdi ki zamana getirmek yerine, fikren ve nazaran geleceğe gidip hissemizi alırız. Bunu yapmak için ne çilehaneye ne de hayale lüzum yoktur.
“Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalmadan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.”
Yani işin esası geleceği hayali olarak şimdi ki zamana getirmek yerine, fikren ve nazaran geleceğin ayağına gitmek ve bizatihi orada hisse almak gerekiyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
BU kısmın hemen evvelindeki ayet meali konumuzu aydınlatır mahiyettedir; Zümer Suresi, 39:30; "Sen de ölüsün, onlar da ölüdürler." Dikkat edilirse sende ölecen, onlarda ölecekler degilde ayette ölüsün, ölüler deniliyor.. Bu ayrıntı meallerde pek yok. Daha çok, "sende öleceksin, onlarda ölecekler" diye çeviri yapılır. Fakat Ümit Şimşek beyin mealinde dogrusu mevcut. Verdiginiz cevap zaten ayetin ayrıntılı izahı sayılır.. Katkıda bulunayım dedim. slm.