"Müteaddid eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı manevîsi olacaktır... Bir nevi ruh-u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
“Evet, müteaddid eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı manevîsi olacaktır. Eğer o cem'iyet, imtizaç edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı manevîsi, bir nevi ruh-u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır."
"İşte bak, misâl olarak bu Barla ağzının, şu dağ lisanının bir muazzam kelimesi olan bu odamızın önündeki çınar ağacına bak, gör: Ağacın şu üç başının her başında kaç yüz dal dilleri var ve her dilde bak, kaç yüz mevzun ve muntazam meyve kelimeleri var ve her meyvede dikkat et, kaç yüz kanatlı mevzun tohumcuk harfleri, emr-i كُنْ فَيَكُونُ e mâlik Sâni'-i Zülcelal'ine ne kadar beliğ bir medih ve fasih bir tesbih ettiğini işittiğin, gördüğün gibi; ona müekkel melek dahi, ona göre âlem-i manada müteaddid diller ile tesbihatını temsil ediyor ve hikmeten öyle olmak gerektir.”(1)
a. “Müteaddid eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı manevîsi olacaktır.” ne demektir? Cansızların da şahsı manevisi olur mu? “O cemiyet imtizaç edip ittihat ederse; o şahs-ı manevi o cemiyetin ve cemaatin manevi ruhu ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir müekkel meleği olacaktır.” Bu ifadeyi açıklar mısınız?
“Şahs-ı manevî” mefhumu; müşterek bir gaye için bir araya gelen insanların kurdukları şirketler, dernekler, cemiyetler,.., için kullanılır. Böyle bir toplulukta, artık şahıslardan tek tek söz edilmez de “şahs-ı manevî” dile getirilir.
Bunun bir benzerini cansız eşyada da görüyoruz. Güneş’in, Merkür’ün, Uranüs’ün ayrı isimleri vardır, her biri ayrı bir varlıktır. Ama bir araya geldiklerinde tümüne birden “Güneş sistemi” denilir. Bu da bir çeşit şahs-ı manevidir. Güneş'in ve her bir gezegenin tesbihlerini temsil eden melekler olduğu gibi, onların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ve büyük vazifeler deruhte eden bu sistemin de ibadetlerini, tesbihlerini temsil eden vazifeli melekler vardır.
b. Paragrafta nazara verilen Barla’daki dağ ve çınar ağacı ile ilgili örnekte; Sâni-i Zülcelâl’e medih ve fasih bir tesbih yapıldığını “işittiğin ve gördüğün gibi” cümlesinde “işitme ve görme” mecaz olarak mı kullanılmıştır? Nasıl anlamalıyız?
Burada işitme ve görme mecaz olarak kullanılmıştır. Duyu organlarımızla, o ağacın tesbihlerini işitmemiz de görmemiz de mümkün değildir. Ancak, her şeyin Allah’ı tesbih ettiğine iman eden kalbimiz ve o ağaçtaki muntazam sanatı, hikmetli tanzimi tefekkür eden aklımız sanki o ağacın tesbihlerini işitir ve görür gibi olurlar.
Nitekim Üstad Hazretleri "...Kalp kulağı ile hangisini dinlesen اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dediğini işitirsin."(2) buyurmakla, insanın manevî kalbinin de nice manevî sözleri işitebileceğine dikkatimizi çekmiş oluyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, On Dördüncü Söz.
(2) bk. age., Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Dokuzuncu Pencere.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü