"O vakit insan, ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur ve her iki âleme tecellî eden, insana da tecellî eder." Bu cümlenin izahını yapar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Eğer insan, maddî ve manevî her bir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin her birisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir ayna olur. O vakit insan; ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur ve her iki âleme tecellî eden, insana da tecellî eder. İşte bu cihetle, insan, sıfât-ı kemâliye-i İlâhiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabî, كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى hadîs-i şerifinin beyanında, 'Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemâlimi göreyim.! demiştir."(1)
İnsan, mahiyet ve fıtrat olarak, iki yönü ve iki yüzü olan bir varlıktır. Bir yüzü maddî ve cismanîdir, şu şahid olduğumuz maddî âleme bakar. Diğer yüzü ise ruhanî ve manevîdir, gaybî âlemlere bakar. İnsan nasıl dili ile maddî yiyecekleri ve içecekleri tadar ve tartarsa, aynı şekilde gaybî âlemlere ait meseleleri de vicdan terazisi tartar ve hisseder.
Beden bu maddî âlemin nasıl küçük bir misali, numunesi ve modeli ise, insandaki ruh da gaybî ve ahiret âlemlerinin bir hulasası ve küçük bir modelidir. Bedendeki hasseler, bu maddî âlemde olan her şeyi bir nevi nasıl kuşatıyor ise, ruh da aynı şekilde manevî âlemleri kuşatıyor. Maddî âlemde tecelli eden isim ve sıfatları tartıp tanıyan bu bedene takılan duygu ve cihazlardır. Manevî âlemlerde, yani âlem-i ahirette tecelli eden isim ve sıfatları tartıp tanıyan da ruhtur.
Allah’ın mülkünden olan maddî ve manevî âlemlerde tecelli eden isim ve sıfatlar, aynı şekilde mülkünün hulasası ve küçük bir modeli olan insanda da tecelli eder. İnsan her iki âlemde tecelli eden isim ve sıfatları üzerinde cem eden yegâne varlıktır. Nasıl Allah’ın isimleri içinde İsm-i Azam var ise, isimlerin tecelli ettiği mazharlar içinde, mazhar-ı âzam da insandır.
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Suresi.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"hem mazhar hem muzhir olur" ne demektir?
İnsan hem İlahi sıfatları üzerinde tecelli şeklinde barındırır kabul eder gösterir buna mazhar olma deniliyor hem de başka nazarlara sergiler gösterir aşikar eder buna da müzhir denilmektedir.
Mazhar olma üzerinde barındırma müzhir olmada üzerinde barındırdığı şeyi başka nazarlara karşı ilan etme gösterme demektir.
Allah’ın mülkünden olan maddi ve manevi alemlerde tecelli eden isim ve sıfatlar, aynı şekilde mülkünün özeti ve küçük bir modeli olan insanda da tecelli eder. İnsan her iki alemde görünen isimleri ve sıfatları üzerinde cem eden ve onları hakkıyla okuyabilen ve okutabilen yegane varlıktır.
"Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemâlimi göreyim" Bu Kudsi hadisi şerifi Elhamdülillah penceresinden açınız?
Hamd ve şükür kulun Allah’a karşı bir vazifesidir Allah’ın kendi kendine hamd etmesi manasız ve uygunsuz bir bakış açısıdır. Dolayısı ile bu kudsi hadisi elhamdülillah açısından değerlendirmek mümkün değil gibi görünüyor.
Allah kendi cemalini mahlukat aynasında seyredip bundan mukaddes ve münezzeh bir lezzet, bir keyif bir memnuniyet bir sürur alabilir buna şuunat-ı İlahi denmektedir.
Mahlukat Allah’ın cemaline ayna olma noktasından sonsuz şükür ile mükelleftir. Yani mahlukatın var olma nedeni Allah olduğu için mahlukatın Ona sonsuz bir şükran ve minnet içinde olması gerekiyor.