"Şükür" çeşitleri nelerdir?
- Fıtri, Külli, Örfi, Manevî, Mutlak ve Hakiki şükür nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Şükr-ü Fıtri: İnsanın hatta hayvanların bile nimetten dolayı hissettiği iştiha, şevk, lezzet, zevk, iştiyak ve istemek bir nevi şükrü fitridir. Gayri şuuri bir şükürdür.
Çünki rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvanatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalalet ve küfür ile o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor; şükürden, şirke gidiyor. Mektubat (RNK) - 393
Şükr-ü Külli: Bütün mevcudat ve mahlûkatın ettiği şükür ve hamdleri, kendi namına şuuruyla takdim edebilmektir. İbadetlerin içinde ve tesbihatlarda bu mana derc edilmiştir.
Eğer desen: "Şu küllî hadsiz nimetlere karşı nasıl şu mahdud ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?"
Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir itikad ile... Sözler (RNK) - 390
İşte hikmet-i Kur'aniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umumî hârika mu'cizeleri ve fevkalâde nimetleri beşere ders verir; Allah'ı tanıttırır. Küllî şükür namına ubudiyete sevkeder. Emirdağ-2 (RNK) - 128
Şükr-ü Örfi: İnsanın bütün aza ve zerratı ile yani bütün maddî ve manevî organları ile Cenab-ı Hakk’a vazifelerini, ubudiyetlerini yapmasıyla O'nun rızası yolunda kullanarak şükretmesidir. Aynı zamanda her azayı yaratılış gayesine uygun kullanmaktır. Aklı tefekkürde, kalbi Allaha muhabbette, dili zikir, tesbih ve güzel sözler söylemekte kullanmak gibi...
Eğer insan maddî ve manevî herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedia bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur. İşarat-ül İ'caz (RNK) - 19
Cem' sîgasıyla zikredilen نَعْبُدُ deki zamir, üç taifeye işarettir. Birincisi: İnsanın vücudundaki bütün a'zâ ve zerrata raci'dir ki, bu itibarla şükr-ü örfîyi eda etmiş olur. İşarat-ül İ'caz (RNK) - 23
Şükr-ü Manevi: Her türlü nimet ve ihsanda in'am-ı İlahîyi, ihsan-ı Rabbaniyi ve iltifat-ı Rahmanîyi hissedip tatmaktır. Bu cihetle insan, şükr-ü manevî edebilir. Mün'im-i Hakikiye muhabbetten gelen bir şükürdür. Ayrıca şuursuz zerrat ve mevcudat ise vazifelerini yapmalarıyla ubudiyetkaraneşükr-ü manevi ederler.
Ve nimette ve taam içinde in'am-ı İlahîyi ve iltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli şükr-ü manevî, Cennet'te gayet leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadîsin nassıyla, Kur'anın işaratıyla ve hikmet ve rahmetin iktizasıyla sabittir. Sözler (RNK) - 700
Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek, "Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir. Sözler (RNK) - 690
Meselâ dildeki kuvve-i zaika, bütün mat'umatın ezvakını anlamakla gayet mütenevvi bir şükr-ü manevî ile vazife görür ve hâkeza... Sözler (RNK) - 699
Şükr-ü Mutlak: Risale-i Nur'da dört büyük esastan biri de en kısa, en keskin ve en selametli marifet yol olan tarik-i ubudiyet ve mahbubiyet olarak ifade edilmiştir. Yani bütün zaman ve mekânda, bütün hal ve durumlarda Cenab-ı Hakk'a şükür etmektir. Hiçbir zaman şikâyet etmemektir. Bir nevi şükrü, hayatına esas maksat yapmaktır.
En a'lâ ve en yüksek tarîk olan tarîk-ı ubudiyet ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki; o dört esas şöyle tabir edilmiş:
Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çîz:
Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz... Mektubat (RNK) - 395
Bu defa bu seyr ile şükür nehrinin menba'ına şükür dağının tepesine, şükür çığırının şehrahına, şükr-ü mutlaktaki hakikatla marifete götürüyor ve mebde'de olduğu gibi, müntehada "Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çîz; acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz" buyuruyorsunuz. Barla (RNK) - 90
Şükr-ü Hakiki: Nimetleri esbaba isnad etmeden, onlara tesir vermeden doğrudan doğruya onların asıl sahibine şükretmek ile beraber, nimetin kıymet ve ehemmiyetini derk etmektir. Tevhidi bir şükürdür. Şükr-ü hakiki ile cömertlik ve şefkat gibigüzel ahlaklar tezahür eder. Diğer bütün ahlakın ve şükür çeşitlerinin temelinde şükr-ü hakiki vardır.
Âdil-i Hakîm nimetinin hususan gıda kısmının, hususan hayat noktasında en büyük nimet olan ekmeğin hakikî lezzetini ve çok ehemmiyetli kıymetini ve nimetiyet noktasında fevkalâde derecesini göstermekle, hakikî şükre sevketmek hikmetiyle, Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş. Kastamonu (RNK) - 141
Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Mektubat (RNK) - 433
- "Hamd" ve "şükür" aynı şey midir?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü