Resâili'n-Nur'un, gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmaya muhtaç olmaması ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Aynen öyle de mânevî bir elektrik olan Resâili’n-Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmağa ve başka üstadlardan taallüm edilmeğe ve müderrisînin ağzından iktibas olmağa muhtaç olmadan herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder. Muhakkik bir âlim olabilir." (1)
Medrese ve fakültelerde uzun ve meşakkatle verilen imana dair ilimleri, Risale-i Nur, daha kısa bir zamanda daha kolay bir şekilde ve daha anlaşılır bir biçimde vermektedir. Bunun birçok sebebi var. Bunlardan en ehemmiyetli olanını şöyle izah edebiliriz:
Risale-i Nurlar imanın en yüksek, en derin ve en ince meselelerini temsil ve hikâyeler vesilesi ile en avam ve en cahil insanın bile anlayacağı bir dereceye tenezzül ettirmiştir. Yani Risale-i Nurlar hazmedilmiş veya hazmı kolay bir tefsirdir. Bu cihetle bakıldığında, Risale-i Nur'u anlamayı sadece âlet ilimlere bağlamak eksik ve nakıs bir bakış açısı olur.
Risale-i Nur'un en büyük vasıflarından birisi de on beş yıllık medrese ilimlerini tahsil etmeye lüzum kalmadan, yani ilmin ateşini ve meşakkatini çekmeden neticeye, yani iman hakikatlerine en kısa ve en kolay bir şekilde ulaştırmasıdır.
Lakin Risale-i Nur sadece avama hitap etmiyor. Risale-i Nur'un içinde, çok yüksek ve ince ulaşılması ancak âlet ilimlere vakıf olmayı gerektiren derin mevzular ve anlaşılması zor manalar da vardır. Bu manaları yakalamak ve anlamak için diğer İslami ilimlerden de haberdar olmak gerekir.
Risale-i Nurlar her nevi meyve ve çiçekleri içinde ihtiva eden büyük ve güzel bir bahçe gibidir. Konumu, kariyeri ve tahsil durumu ne olursa olsun, bu bahçeye giren herkes, ondan istifade eder. Ama ilmi kariyeri yüksek olanlar, bu bahçeden daha ziyade istifade ederler. Yani bu bahçede herkese ekmek vardır, kimse bu bahçede aç kalmaz, ama ilmi derinliği ve donanımı yüksek olanların bu bahçeden istifade etmesi avamınkinden çok farklıdır ve daha ziyadedir.
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur'ân'dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum."
"Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır."(2)
Buradaki hakikat tabirinden maksat; imanî ve İslamî meselelerinin açıklığa kavuşup, tahkiki bir surette kabul edilmesidir.
Hakikat tabirinin diğer bir manası; tarikat berzahına girmeden, iman hakikatlerin doğrudan tahkiki bir surette inkişaf ettirilmesi mesleğidir. Zira tarikatın terbiye ve seyir metotları hem uzun, hem riskli, hem de meşakkatlidir. Bu zaman ve zemin böyle bir tarz ve metoda müsait değildir. Bu zaman insanının riyazet ve çile gibi ağır terbiye metotları ile uzun bir seyrü seferden sonra hakikatlere ulaşması çok zordur. Bu sebeple Allah, Üstad'a insanların bu uzun ve meşakkatli yollara girmeden, doğrudan ve az bir gayret ile hakikate vasıl olacak yolu, Risale-i Nur'lar ile göstermiştir.
Risale-i Nur'ların hakikatleri ve hakiki ilimleri meşakkatsiz verebilmesinin en mühim vasıtalarından birisi temsil dürbünüdür. Üstad meseleyi şöyle izah ediyor:
"Eski zamanda, esâsât-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda, dalâlet-i fenniye elini esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, Kur'ân-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i'câzından olan temsilâtından bir şulesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur'ân'a ait yazılarıma ihsan etti."
"Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetü'l-vahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esâsât-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefis ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu."
"Elhasıl, yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur'âniyenin lemeâtındandır. Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, devâ Kur'ân'ındır."(3)
Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur'larda temsil ve hikâye tarzını ve usulünü çokça kullanmasının en büyük gayesi, anlaşılması zor olan derin hakikatleri, dağınık meseleleri akla yaklaştırmak ve idrakini kolaylaştırmaktır. Zira insanların büyük bir kısmı bu derin meseleleri anlamaktan uzaktır. Bu sebeple derin ve dağınık hakikatleri temsil ve hikâye yolu ile akla yaklaştırmak bir ihtiyaçtır.
Kur’ân-ı Kerim'de, birçok hakikat temsillerle, darb-ı mesellerle harika bir şekilde ifade edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de derin ve ince hakikatleri teşbih ve temsil dürbünü ile akla yaklaştırmak, mühim bir ifade tarzıdır. Kur'an-ı Kerim, muhatap kitlesinin ekserisi avam olmasından dolayı teşbih ve temsili sık sık kullanıyor.
Kur’ân-ı Kerim'in bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur Külliyatı'nda da temsilin ehemmiyetli bir yeri vardır. Çok uzak, ince ve derin hakikatler temsil yoluyla akıllara takrib edilmiş, red ve inkâr yolu kapatılmıştır.
“Kur’ân'ın bir mucize-i maneviyesi” olan Risale-i Nur karşı çıkmış, hakikatleri o kadar mükemmel izah ve ispat etmiştir ki, bütün batıl fikirleri ve muhalif felsefî cereyanları mağlup etmiştir. Hem aklı ikna, hem de kalbi tatmin eden bu kuvvetli derslerde, temsillerin de ayrı ve çok ehemmiyetli bir yeri vardır.
İşte, Üstadın tabiatperestlere karşı kaleme aldığı Tabiat Risalesi Kur’ân'ın bir mu’cize-i maneviyesidir. Yani, onda nazara verilen hakikatler, getirilen deliller, verilen temsiller tabiatperestleri acze düşürmüş, onları mağlup etmiştir.
Bütün risalelerinde bilhassa Âyetü’l-Kübra Risalesi'nde Cenâb-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine dair yaptığı izahlar ve ispatlar münkir ve müşrikleri fikren mağlup etmiş, acze düşürmüştür. Diğer risaleler de kendi sahalarında aynı hususiyeti ve üstünlüğü izhar etmektedirler. Her biri bir sahada İslâm ve iman düşmanlarının fikirlerini çürütmüş, oyunlarını bozmuş, tahribatlarına mâni olmuştur.
Hikâyeler asıl mânanın daha iyi anlaşılması ve daha yakından temaşa edilmesi için birer dürbün vazifesi görürler. Hikâyede anlatılanlar vakıa mutabık olmasalar da verilen dersin hak ve hakikat olmasına tesir etmez. Bazı mürşidlerin hayvanları konuşturarak çok hikmetli dersler verdikleri görülmektedir. Bu misallerde hayvanların konuşmaları vakıa mutabık değildir, ancak o hikâye ile verilen dersler hakikattirler.
Çıplak gözle göremediğimizde bir cismi yakınlaştırmak için dürbün kullanırız. Derin ve ince şeyleri görebilmek için mikroskoba müracaat ederiz, dağınık ışıkları toplamak için mercek kullanırız. Aynı şekilde derin hakikatleri, ince, derin, uzak, dağınık mânaları anlamak ve görebilmek için de temsil, mecaz ve hikâye gibi edebî san’atları kullanmak gerekiyor.
Risale-i Nurlardaki bütün temsiller, kâinatta mevcut olan küllî kanun ve kaidelerin uçları ve cüz’îleri mesabesinde olduğu için, sair hikâye ve temsiller ile karıştırılmamalıdır.
Hülasa, Risale-i Nurlarda kullanılan temsil ve hikâye usulü ile bildiğimiz hikâye ve temsilleri karıştırmamak gerekir. İkisi arasında dağlar kadar fark vardır.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Birinci Şua.
(2) bk. Mesnevî-i Nuriye, Onuncu Risale.
(3) bk. Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektu, Mahrem Bir Suale Cevaptır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Risale-i Nuru anlamak ve ondan istifade edebilmek için bir alimden uzun bir süre ders almaya ve medresede ders görmeye ihtiyaç yok deniliyor. Yoksa alimlerin ilminden istifade etmeye gerek yok denilmiyor.
Mesela medresede okutulan bir ders kitabını bir talebe kendi başına anlayamaz o kitabı anlayabilmek için bir hocadan ders almaya ve onun izah etmesine muhtaçtır. Ama Risale-i Nuru anlamak için bir hocaya bir alime ihtiyaç yoktur; kişi kendi kendine de Risale-i Nurdan kabiliyetine göre istifade edebilir.
Risale-i Nur dairesinde olsun harici dairelerde olsun Nur talebesi daima alimlerin feyiz ve ilimlerinden istifade edebilir. Ve bu istifade Risale-i Nuru anlama ve ondan istifade etme konusunda yardım ve güç verir.