"Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde" kazandırmasını nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Burada asıl maksat; eskiden uzun ve meşakkatli bir şekilde elde edilen tahkikî imanı, bu zamanda şartların ağırlaşmasından dolayı, daha az zahmetle ve çok kısa bir zamanda elde edileceğine işaret ediyor. Bu zamanın şartlarının değişmesi ve zor bir şekle bürünmesinden dolayı, elbette Allah’ın bu zamanın ağır şartlarına uygun vasıtaları ve kolay metotları ihsan ve ikram etmesi şanındandır.
Üstad Hazretlerinin şu tesbiti meseleyi tam manası ile izah etmektedir:
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur'ân'dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum. Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır."(1)
Hâlihazırda eski zamanda uygulanan tasavvuf usullerini tatbik etmek imkânsız hale gelmiştir. Mesela; bir devlet memurunun tasavvufa girip, uzun ve meşakkatli bir riyazet ve çile ile iman hakikatlerine ulaşması pek mümkün görünmüyor. Bu zamanın ilcaat ve şartları belki tasavvufun değil; ama vasıtalarının kullanılmasını çok güç hale getirmiştir. Üstadın işaret ettiği ve daha kısa bir yol buldum dediği nokta bu noktadır.
Medrese ve tekkeler kapatılınca Cenab-ı Hak lütuf ve kereminden Risale-i Nur gibi bir eser nasib etti. Eskiden Arapça, Kur’an, hadis, kelam ve fıkıh gibi dersler müderrisler tarafından okutulurdu. Burada tedrisat görenler ise on beş yıl okutulduktan sonra ancak alî ilimlere çıkılabilirdi. Zaten o medreselerde herkes de okuyamazdı. İşte kapatılan o medrese ve tekkelere bedel, Risale-i Nur öyle bir mektep ve medrese oldu ki, her kesimden, her meslek grubundan talebesi var. Bu hizmet sadece belli bir yaş grubuna münhasır değildir. Çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hanımlar, mütefekkirler, araştırmacılar, ilim adamları bu mektebin birer talebesidirler. Bu eserleri okuyan herkes istidat ve kabiliyeti nisbetinde ondan bir hisse alır, kalbine ve ruhuna nakşeder.
Diğer bir husus; ilim ile manevî makamları kıyaslamak yanlış olur. Zira fen ilimleri tekâmül kanunu gereği, zaman ve müddetle ve insanların müşterek aklı ile olan bir sahadır. Yani peyderpey gelişir ve büyür. Ama manevî makamlarda bu şart yoktur, bir anda veya kısa bir müddet içinde insan bu makamları elde edebilir. Sahabelerin Peygamber Efendimiz (asv)'in bir dakika sohbeti ile en yüksek makamlara ulaşması meselemize işaret eder. Bu sebeple iman ve manevî makamları elde etmede usta-çırak münasebeti ile kıyaslamak kısmen olabilir; ama tam isabetli olmaz.
Üstad Hazretleri fen ilimleri ile manevî ilimleri şu şekilde tasnif ediyor:
"Şöyle ki: Mesail iki kısımdır. Birisinde telâhuk-u efkâr tesir eder. Belki ona mütevakkıftır. Nasıl ki, maddiyatta büyük bir taşı kaldırmak için teavün lâzımdır."
"Kısm-ı diğerîde, esas itibarıyla telâhuk ve teavün tesirsizdir. Bin de, bir de birdir. Nasıl ki, hariçte bir uçurum üzerinde atlamak veyahut bir dar yerde geçmekte küll ve küll-ü vahid birdir. Teavün fayda vermez."
"Bu kıyasa binaen fünunun bir kısmı, büyük taşın kaldırılması gibi teavüne muhtaçtır. Bunların ekserisi, ulûm-u maddiyedendir. Diğer bir kısmı ikinci misale benzer. Tekemmülü def'î, yahut def'î gibi olur. Bu ise, ağlebi mâneviyat veya ulûm-u İlâhiyedendir. Lâkin, eğer çendan telâhuku efkâr bu kısm-ı sâninin mahiyetini tağyir ve tekmil ve tezyid edemezse de, burhanların mesleklerine vuzuh ve zuhur ve kuvvet verir."(2)
Hulasa; burada "on beş hafta" tabiri bir kalıp değil, maksada işaret eden bir tabirdir. Asıl maksat; eski zamanda tasavvuf berzahının uzun ve meşakkatle elde ettiği neticeyi, bu zamanda Risale-i Nurlar daha kısa ve çok kolay veriyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Onuncu Risale.
(2) bk. Muhakemat, Birinci Makale.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü