"Risale-i Nur'un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur'un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur'un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir."(1)
Risale-i Nur’un yakınında bulunanların kimler olduğunu Üstad şu ifadeleriyle beyan ediyor:
“Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinini yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofi-meşreb zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirtlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için, o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa, Risale-i Nur’a karşı rakîbanebaşka bir çığır açmak ile hem o zarar eder, hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir; zınkıkaya bir nevi yardım olur.”
Her asrın, kendine mahsus şartları ve galip düşünce yapısı vardır. İşte o asırda vazifeli müceddid veya mehdi, o devrin şartlarına ve ruhuna münasip bir yol, o asra uyumlu bir tarz ile gelir ve Kur’an-ı Kerim’i ona göre tefsir eder. Bir cihetle o asra münasip bir tarzla ayar çeker.
İşte o dönemin şartlarına uyan ve ona göre bir hizmet usulü geliştiren bir zata tabi olmayan, daima ezilir ve zarar görür. Bundan dolayı; "Asrın imamına tabi olmayan cehalet üzerine ölür" tabiri, doğru bir tabirdir. Yanlış anlaşılmasın, "kâfir olarak ölür" manasında değildir. O zamanın ağır şartları ve dehşetli fikirleri altında ezilir demektir. Bazıları da şirk ve küfürden kendini kurtaramaz. Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri de bu inceliğe işaret eder mahiyettedir:
"Herkesin, imân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer imân vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?"(2)
Kırk vefiyattan birkaç kişinin kurtulması meselesi, tahkikî imanı elde edemeyen ve imanı taklitte kalan ve dünyanın afakî meselelerine dalmış insanların halini ifade ediyor. Bu zamanda dünyada en mühim vazife; imanı kurtarmaktır, yani imanla kabre girmektir. İmanı taklitten tahkikiye çıkardıktan sonra, farzları yapan ve büyük günahları işlemeyen inşallah kurtulur.
İmanı taklitte kalan bir insan, cami cemaati de olsa tehlike içindedir. Saadet-i ebediyenin vesikası tahkikî imandır. İmanda en küçük bir şüphe bütün amelleri iptal eder, ehemmiyeti kalmaz. Onun için imanı kuvvetlendirmek, taklitten takhkike çıkarmak bir insanın en mühim ve birinci vazifesidir. Çünkü taklidî iman bu zamanın fenden ve felsefeden gelen inkâr hücumuna karşı duramıyor, bid’alara ve günahlara dayanamıyor. Tahkikî imanı elde edemeyenlerin çoğu, bu davayı kaybetmişler ve etmeye de namzettirler.
İman ve Kur’an’a hizmet etmek meselesi, dünyanın bütün meselelerinden daha üstün ve daha mühimdir. Bir insanın bu dünyada en büyük davası, kabre iman ile girip girmemek davasıdır. Şayet bir insan imansız kabre girse, dünyanın hangi meşguliyeti ya da hangi davası onu kurtarabilir. Demek imanla kabre girmeye vasıta olan şeyler ile meşgul olmak, dünyanın en büyük ve mühim hâdiselerinden daha ehemmiyetlidir.
Tahkikî iman dersini veren Risale-i Nurların, insanların büyük bir kısmının imanını kurtardığını ve ebedî felaketlerin önünde sarsılmaz bir set ve yıkılmaz bir kaledir.
Burada bir cemaat ya da bir meslek kast edilmiyor. Her kim asrın ilacı olan Risale-i Nur'un kıyısında ve köşesinde gezinip, onun tahkikî iman dairesine girmiyor ise, tehlike içindedir. Risale-i Nur'dan doğrudan istifade edilemese bile, onun fikir halesinden istifade edilebilir. Bugün birçok cemaat ya da tarikat mensupları Risale-i Nur'un kuvvetli delilleri ile imanını kurtarıyorlar.
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, (74. Mektup).
(2) bk. Şualar, On Birinci Şua, Dördüncü Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Veyahut Nur talebesi bile olabilirim bir hakikati uygulamaya gelince yapmiyorsam o hakikatin icine girmemiş olurum. Yani Risale i Nur lar da hakikati temsil ettigine göre
Evet يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ işaretiyle bu asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâm'a da bilerek severek tercih ettirdi.
Kastamonu Lâhikası - 95
Bu ifade ve ayet bu kimselerin imansız gideceğini mi haber veriyor? Bunlar imansız mı gider? Risale-i Nur'un dairesinin yakınında bulunup içine girmeyenlerdeki kavi tehlike nedir imansız gitmek midir?