Üstad Hazretleri Külliyat’ta neden vahdet-i vücud meselesine çokça yer veriyor?
- Vahdet-i vücud fikrine Üstad Hazretleri neden bu kadar çok değiniyor?
- Bir meseleye çok değinilmesinin o meselenin tekrar edilmesinin gerekli olduğunu Üstad belirtiyor.
- Acaba bu mesele o zamanda çokları tehlikeye mi atıyordu veyahut ileride bu fikrin revaç bulabileceğinden mi böyle çokça ihtar edilmiştir?
Değerli Kardeşimiz;
Öncelikle şunu ifade edelim Risale-i Nur'da vahdet-i vücut konusu çokça zikredilmiyor birkaç yerde geçiyor o kadar. Altı bin sayfalık Risale-i Nur'un vahdet-i vücuda ayırdığı kısım beş on sayfayı geçmez (Bir iki cümlelik değinmeler de buna dahil) bu da gayet normal bir durumdur.
"Evet, bu zamanda Muhyiddin-i Arabî'nin kitaplarını, hususen Vahdet-i Vücuda dair meselelerini okumak zararlıdır."(1)
Bu zaman insanı maddeye çok dalmış, maddecilik fikri âdeta ruhuna kazınmıştır. Bu sebeple bu zamanın maddeci ruhlu insanının müptela olduğu maddeciliği bırakıp, İlahi varlığı (Allah'ı) birlemesi ve İlahi varlıkta fani olması çok zor ve sağlam bir rehberi olmadığından çok risklidir. Bu fikir insanları bir ilahın varlığını ve bu ilahın bütün varlığı var etme ve idare etme fikrine yanaşmadığı için, varlığı birleme tehlikesine düşmüştür.
Bu nedenle "Bir İlah var ve bunun hakikati asıldır, diğer varlıklar Onun ile var olmuş ve varlıklarını devam ettiriyorlar." fikrini kabul etmediğinden, gördüğü ve dokunduğu maddeye böyle bir fonksiyon yükleme durumuna girerek büyük bir risk ile karşı karşıyadır. Buna felsefede panteizm (tek varlık maddedir diyenler) deniyor. Üstadımız bu riskler yüzünden vahdet-i vücudun mahiyetini, amacını ve risklerini çok kısa ve anlaşılır bir üslup ile izah etmiştir.
Üstadımız bu panteist zihinli insanların vahdet-i vücud fikri ile nasıl bir fikri probleme gireceklerini şu sözlerle ortaya koymaktadır:
“Şu asırda maddiyunluk fikri o derece istila etmiş ki, maddîyatı her şeye merci biliyorlar. Böyle bir asırda, has ehl-i iman, maddîyatı idam eder derecesinde ehemmiyetsiz gördüklerinden, vahdetü’l-vücud meşrebi ortaya atılsa, belki maddiyunlar sahip çıkacaklar, 'Biz de böyle diyoruz.' diyecekler."
"Halbuki dünyada meşârib içinde maddiyunların ve tabiatperestlerin (natüralistler) mesleğinden en uzak meşrep, vahdetü’l-vücud meşrebidir. Çünkü ehl-i vahdetü’l-vücud, o kadar vücud-u İlâhîye kuvvet-i imanla ehemmiyet veriyorlar ki, kâinatı ve mevcudatı inkâr ediyorlar."
Maddiyunlar (materyalistler) ise, o kadar mevcudata ehemmiyet veriyorlar ki, kâinat hesabına Allah’ı inkâr ediyorlar. İşte bunlar nerede, ötekiler nerede?”(2)
İşte bu safi ve yüksek vahdet-i ücud fikri, bu zamanın materyalist zihniyetli insanlara kesinlikle verilmemesi gerekir. Çünkü panteist fikirliler bu fikri sahiplenip, İlahi birlik safiyetini bozup tamamıyla maddeye ilahlık verecek durumuna getirmeye çalışacak ve bu sapık fikirlerine de İslam'dan -güya- delil getirdik diyeceklerdir. İşte Üstadımız bu tehlikeyi Allah'ın izniyle görmüş ve bu fikre sahip olanların iddialarını devam ettirmelerinin çok sakıncalı olduğunu vurgulamıştır.
Ayrıca bu fikir insanın ruhuna da hoş geldiğinden, her zaman inkişaf etme özelliğine sahiptir. Bu nedenle bu fikri sahiplenmeye gayret edenleri Üstadımız bu yazılarıyla ciddi bir şekilde ikaz ve ihtar etmektedir.
“Fakat bu meşrebin tehlikeleri var. En birincisi şudur ki:
"Erkân-ı imaniyye altıdır. İman-ı billâhdan başka, iman-ı bil yevmil âhir gibi rükünler var. Bu rükünler ise mümkinatın vücutlarını ister. O muhkem erkân-ı imaniyye hayal üstüne bina edilmez.”(3)
Bu meşrebe göre, "...Rahman, Rezzak, Kahhar, Cebbar, Hallâk gibi isimler ise, tecellileri hakiki olmuyor, itibarî oluyor. Halbuki o esmalar Mevcud ismi gibi hakikattırlar, gölge olamazlar; aslîdirler tebeî olamazlar.”(4)
Özellikle zahiri ve vahdet-i vücudu tam hazmedememiş tarikat, ehli vahdet-i vücuddan dem vurursa imanlarını büyük bir risk içine atmış olurlar. Mesela, bir sufi istiğrak hâli olmadığı halde "Allah’tan başka varlık yok, cennet ve cehennem, melekler yok onlar hayali" derse bu söz küfür olur, Allah muhafaza.
Diğer bir husus İbn-i Arabiyi anlayamayan ve kavrayamayan bir kısım zahiri ulema ve onun fanatik taraftarları İbn-i Arabi’yi tekfir edip ümmetin nazardan düşürmeye çalışıyorlar. Üstadımız vahdet-i vücudu izah ederken İbn-i Arabi’nin hadi ve veli olduğunu ispat ederek, Ona yapılan tenkitlerin haksız olduğunu, fakat onun seviyesine ve makamına gelmeyen birisinin de bu fikri savunmasının yanlış olacağını ifade ederek bu ifrat bakışı da tadil etmiş oluyor.
Özetle Risale-i Nur vahdet-i vücudu izah ederek hem körü körüne bu mesleğe girenleri ikaz ediyor, hem de bu mesleğe düşmanlık edenlerin aşırılıklarını törpülüyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a, İkinci Nükte.
(2) bk. Mektûbat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.
(3) bk. age.
(4) bk. age., On Sekizinci Mektup, İkinci Mele-i Mühimme.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü