"Ruh, katiyen bakidir. Birinci Maksat'taki melâike ve ruhanilerin vücutlarına delalet eden hemen bütün deliller, şu meselemiz olan beka-i ruha dahi delildirler." Bu cümleyi izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımız Yirmi Dokuzuncu Söz'de ruhun bekası ile ahiret hayatının ispatını yapıyor. Zaten ruhun bekası kabul edilirse, ahiret hayatı anlaşılmış olur. Birinci menbada ruhun bekasıyla alakalı enfüsi delili metin olarak bir cümlede özetleniyor: “Herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, kendisinde baki bir ruhun varlığını anlaya bilir.” Bu cümleden sonraki ifadeler bu metnin şerhi ve izahıdır.
Burada Üstadımız bedeni, elbiseye benzetiyor. İnsanın bedeni hücrelerin yenilenmesiyle devamlı değişir. Çocukluktan gençliğe, gençlikten kemale, kemalden ise ölüm ve zevale doğru beden değiştirerek yolculuk devam eder. Beden sık sık değişse de insanın ruhu değişmez.
Ruhun değişmediğini şöyle anlarız: İnsanın imanı, ilmi, takvası, ahlakı bedenin değişmesiyle değişmezler. Fıtraten yumuşak olan biri ölene kadar bu vasfı taşır. Vücudun değişmesi bu mizaç ve huyu değiştirmez.
İşte ruha bağlı olan bu hususiyetler, ruhla beraber hayat boyu devam ederler. Öyle de ölüm esnasında ruhun elbisesi olan beden ve ceset birden çıkartılsa dahi ruh değişmeyecek, ona bir zarar gelmeyecektir.
Ceset ruha dayanarak ayakta kalır; ruh çıkarsa ceset ölür ve yıkılır. Ruh başkasıyla ayakta kalmaz. Ruh bakidir, Allah'ın izniyle onun varlığı ebediyen devam edecektir. Üstadımız cesedi ruhun hanesi olarak değerlendiriyor. Evdeki tadilat ve tamirat, sakinlerde bir değişim yapmazlar.
Birinci Maksat'ta meleklerin varlığına getirilen delillerden anlaşıldı ki, varlık âlemi şu gördüğümüz madde âlemine münhasır değildir.
“Göz bir hassedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.”(1) cümlesinde gözün maddesinin bir pencere vazifesi yaptığı ders veriliyor. Asıl gören, göz değil ruhtur. Diğer bütün organlar da böyledir. İş gören o organlar değil, onları çalıştıran ruhtur.
İkinci Menba'da Üstadımız ruhun bekasıyla alakalı afakî delili bir cümle ile şöyle özetlemektedir:
"Mükerrer müşahedat ve müteaddit vakıat ve münasebattan neşet eden bir nevi hükm-ü tecrübîdir."(2)
Bu ifade de şunu anlıyoruz: Evliyaların ve kâmil mü’minlerin vefat edenlerle görüşmeleri, ahiret âlemine gidenlerin dünyadakilerle münasebeti, ayrıca rüyalarda herkesin vefat eden yakınlarını görmeleri gösteriyor ki; ölenler yok olmuyorlar. Cesetleri ölüp çürüse de ruhları ahiret âleminde varlığını devam ettirmektedir.
İnsan, Üstadımızın ifadesiyle “... müddet-i hayatta tedricî ceset libasını değiştiriyor; mevtte ise birden soyunur.”(3) Bedenden ayrılan o ruh, hayatını kabir âleminde de mahşerde de ahirette de devam ettirir.
Hayat sadece dünyaya mahsus değildir; ebedî ve sürurlu esas hayat, ölümden sonra başlayan ahiret hayatıdır.
İkinci Menba'da Üstadımız ruhun bekasıyla alâkalı şu mantıkî izahta bulunmaktadır:
Ruh basittir ve vahdeti vardır. Buradaki basit ifadesi; parçalanma kabul etmeyen, yapısında terkip olmayan mânâsındadır. Bu mahiyette olan bir mahlûk bekaya mazhardır; asla yıpranmaz, eskimez ve değişmez. İşte ruhun basitliği ve vahdeti olduğundan, bedeni eskiten ve yıpratan şeylerden mahfuzdur ve müstağnidir.
Ruh iki şekilde ölür ve yok olur:
1. Tahrip ve inhilal (cesette olduğu gibi) buna ruhun besateti ve vahdeti müsaade etmez.
2. Cenab-ı Hakk'ın iradesiyle ölmesi. Buna da Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, keremi, şefkati ve sehaveti müsaade etmez.
O halde ruh bizzat eskimez, yıpranmaz, ölmez ve ebedî hayatta varlığı devam edecektir.
Dipnotlar
1) bk. Sözler, Altıncı Söz.
2) bk. age., Yirmi Dokuzuncu Söz.
3) bk. age., Yirmi Dokuzuncu Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
güzel bir yazı ALLAH RAZI OLSUN...