Said Nursi'ye göre Hz. Âdem'den bu yana 7000 yıl geçmiş. Ancak günümüz bilimsel verileri bunu doğrulamıyor. Ne dersiniz?

Said Nursi'ye göre Hz. Âdem'den bu yana 7000 yıl geçmiş. Ancak günümüz bilimsel verileri bunu doğrulamıyor. Ne dersiniz?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Evvela, bu bilgi Bediüzzaman'ın kendi kanaati değil, Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.m)'in hadislerinde geçmektedir. Bir hadiste Efendimiz (a.s.m) “Âdem’den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.”(1) buyurmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de insanlığın geçmişi ve kâinatın teşekkül zamanı ile alâkalı çeşitli âyet ve hadisler mevcuttur. Ancak, bunlarda mesele ya işaret nevinden nazara verilmiş ya da teşbihlerle belirtilmiştir. Bu sebepledir ki, gerek Hz. Âdem'in ne kadar zaman önce yaratıldığı ve gerekse kâinatın yaşının ne olduğu hususunda değişik rivayetler söz konusudur.

Kur'an-ı Kerim'de göklerin ve yerin altı günde, arzın iki günde, bitki ve hayvanların ise dört günde yaratıldığı nazara verilir.(2, 3, 4)

Bir hadiste de Allah'ın toprağı cumartesi, dağları pazar günü, ağaçları pazartesi, madenleri salı, nuru çarşamba günü, hayvanları perşembe günü, Hz. Âdem'i de cuma günü ikindi vakti sonunda yarattığı belirtilir.(5)

Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerimede bir günün, bizim saydığımız günlerle bin yıl, bir başka âyette ise, elli bin yıl olduğunu nazara verir. Dolayısıyla burada "gün" tabirinden neyin anlaşılması gerektiği hususunda tam bir açıklık olmadığı için, İslâm âlimleri arasında konuya farklı yaklaşımlar olmuştur.(6, 7)

Uzayda her bir gezegen ve yıldızın hareketi farklıdır. Dünya kendi etrafında bir günde dönerken, Merkür bu dönüşünü, dünya günü ile 58.5 günde yapar. Dünyanın Güneş etrafındaki dolanımı bir yıl iken, Plüton'un Güneş etrafında bir defa dönüşü 248 yıldır.(8)

Risale-i Nur'un Meseleye Yaklaşımı

Risale-i Nur'da göklerin ve yerin altı günde yaratıldığından bahisle, insan dünyası ve hayvan âleminin altı gün yaşayacağına, kâinatın ömrünün de bu paralelde olabileceğine işaret edilir. Kur'an'da bildirilen bin ve elli bin Kur'an gününü ise, asır ve seneleri temsil eden "devir" manasında ele alır.(9)

Kur'an hakikatlerinin hükümferma olacağı süre, Risale-i Nur'da, Hz. Muhammed (asm)'in kâinatın hem çekirdeği, hem de meyvesi olduğu, dolayısıyla Kur'an hakikatlerinin de Hz. Âdem'den şimdiye kadar, silsile halinde peygamberlerin suhuf ve kitaplarında neşredilerek nihayette Kur'an suretinde tezahür ettiği belirtilir. Kur'an-ı Kerim'deki âyet sayısının 6.666 olmasının, bir bakıma Kur'an-ı Kerim'in ne kadar süre hüküm ferma olacağının işareti kabul edilir.

Bediüzzaman, Hz. Âdem'den kıyamete kadar insanlık tarihinin, Kur'an günü ile yedi bin sene olduğunu belirten bir rivayete atfen, mutlak fetret devrinin bundan çıkarılmasıyla, 6.666 senenin elde edildiğini, bunun da Kur'an âyetlerinin sayısına eşit bulunduğunu, dolayısıyla Kur'an hakikatlerinin de bu kadar süre hakim olacağını nazara verir.(10)

Fen bilimlerinin geçmişe bakışı, fen ve felsefenin insanlık tarihi ile arz ve kâinatın geçmişi hakkında ileriye sürdüğü değerler, yukarıda sözü edilenlerden oldukça farklıdır. İlk insandan günümüze kadar geçen süre, milyonlarca yıl olarak ele alınır. Bitki ve hayvanları içine alan ilk canlılığın iki milyar yıl önce teşekkül ettiği, arzın geçmişinin ise, 4 milyar yıl olduğu kabul edilir.(11)

Bu yaş tayinleri günümüzde, paleontolojik, radyoaktif veya karbon on dört metotlarıyla ya da ışık tayflarından faydalanarak yapılır. Hepsinin de sıhhat derecesi tartışmalıdır. Geçmişle alâkalı bu yaş tayinlerinin gerçek değerleri değil, nispi bir değeri verdiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla, gerek insanın geçmişi, gerekse diğer canlıların ya da kâinatın yaşı hakkında ileri sürülen değerlerin hakiki yaşı göstermediği bilinmektedir.

Nitekim son on-on beş yıla gelinceye kadar, kâinatın yaşı 5 milyar yıl kabul ediliyordu. Şimdilerde, bazı araştırmacılar, uzaydaki galaksilerin yaşını 15 milyar olarak bildirirken, bazıları bunu 30 milyar yıla kadar çıkarmaktadır.(12)

Bediüzzaman, tarih, coğrafya, jeoloji ve antropolojik açıdan insanlık tarihinin yedi bin sene değil, yüz binler sene olarak ifade edildiği kabul edilse bile, bunun Hz. Âdem'den kıyamete kadar insanlık ömrünün yedi bin sene olduğunu belirten rivayete ve Kur'ani hakikatlerin 6.666 sene hüküm sürececeği gerçeğine ters düşmediğini belirtir. O, Kur'ani günlerin 4 saatten elli bin seneye kadar şümulünün olduğunu nazara verir.(13)

Arzın, insanlık tarihinin ve kâinatın ömrü Risale-i Nurlarda arzın, güneş sisteminin ve galaksinin ayrı ayrı hareketlerine dikkat çekilerek, Kur'an-ı Kerim'de bunların her birisine işaret edildiği belirtilir. Kur'an'da "Rabb-üş-Şi'ra" tâbir edilen ve güneşten büyük "Şi'ra" namındaki bir güneşin bin seneden (1000 sene) baret gününe, Şems-üş-şümus'un elli bin seneden (50.000 sene) ibaret bir Kur'an gününün olabileceğine dikkat çekilir.

İnsanlık ömrü yedi bin sene olduğu gibi, canlılık tarihinin ömrü de yedi bin sene, kâinatın ömrü de yedi bin senedir. Ancak, insanlığın ömrü arz günü, bitki ve hayvan ömrü ise güneş günü, kâinatın ömrü de galaksi günü esas alınarak ölçülmelidir. Bilindiği gibi arz, kendi ekseni etrafında dönüşünü 24 saatte, yani bir günde tamamlar. Güneş ise, bütün sistemiyle birlikte, Herkül takım yıldızına saatte 7.200 km. süratte gitmekte ve aynı zamanda kendi ekseni etrafında da dönüş yapmaktadır. Güneş sistemini de içinde barındıran Samanyolu galaksisi ise, bir bütün olarak kendi ekseni etrafında saatte 90 bin km. hızla dönmekte ve bir defa dönüşünü 200 milyon yılda tamamlamaktadır.(14)

Canlıların ve Kâinatın Ömrü

Risale-i Nur'da sözü edilen "Şi'ra" güneşinin Herkül takım yıldızı, Şems-üş-şumus'un da Samanyolu galaksisi olması muhtemeldir.

Bediüzzaman, insan nevi ömrünün arz günü ile yedi bin sene olması durumunda, arzda hayatın başlamasından, yani bitki ve hayvanların teşekkülünden kıyamete kadar, güneş günü ile iki yüz bin sene, yaklaşık 2.5 milyar arz günü olduğunu belirtir. Kâinatın yaşının da Şems-üş-şumus'un, Kur'an'ın işaretiyle bir gününün elli bin sene olduğu dikkate alınarak, Yedi bin senelik sürenin, bir yıl 360 gün hesabiyle 126 milyar yıla tekabül ettiğine işaret eder.(15)

Hz. Âdem'den günümüze kadar geçen süre nedir?

Bu süreyi tam olarak vermek mümkün olmamakla beraber, takribi bir rakam söylenebilir. Yukarıda temas edildiği gibi, insanlık tarihinin, yani Hz. Âdem'den kıyamete kadar geçen sürenin yedi bin sene olarak alınabileceğini gördük.

Bediüzzaman, ahir zamana işaret eden; "La tezelu taifetün min ümmeti zahirine alel hakkı, hatta ye'tiyallahu bi emrihi." hadisi ile Fatiha suresinden hareketle, Risale-i Nur hizmetinin ne kadar süreceğini izah sadedinde, bu hizmetin hicri 1542'ye kadar devam edeceğini, Allahu âlem, 1545'te de beşeriyet tarihinin sona ereceğini, sözü edilen hadis ve âyetten böyle anladığını belirtir.(16)

Bu durumda insanlık tarihinin milattan sonra yaklaşık 2.150 yıl, milattan önce ise 4850 yıla kadar uzandığı söylenebilir. Demek ki, Hz. Âdem'in milattan yaklaşık 4850 yıl önce yeryüzünde göründüğü anlaşılıyor. Bir hadiste Hz. Âdem'in 940 sene yaşadığı belirtilir.(17)

Yazının icadı, milattan önce 4.000 seneye kadar geriye götürülebildiğine göre, Hz. Âdem'le, yani ilk insanla yazı başlamış olmalıdır. Gerçeği ve doğruyu ancak Allah bilir.

Sonuç

Bediüzzaman, hadis ve âyetlerden hareketle, insan nevi ve arzdaki canlı hayatı ile kâinatın ömürleri hakkında değerlendirme yapar. İnsanlık ömrünün dünya günü ile canlı hayatının, güneşin kendi ekseni etrafındaki dönüş günü ile kâinatın ömrünün de Şems-üş-şumus günü ile hesaplanması gerektiğini belirtir.

Arz günü ile düşünüldüğü zaman, insanlık nevinin yaklaşık yedi bin sene, arzda hayatın 2,5 milyar sene, kâinatın da 126 milyar senelik ömrünün olabileceğine işaret eder. Şayet bilimin keşfettiği -faraza- yüz binlerce yıllık fosil v.s veriler olsa da yine insanlık tarihinin 7.000 yıl olduğu gerçeğini bozmaz. Çünkü Allah konuşunca ve O'nun namına konuşan Peygamberimiz (a.sm) söyleyince, bir günü yukarıda geçen ayetlerde bahsedildiği gibi, bazen bin yıl ve bazen de elli bin yıl olarak da kastedilmiş olabilir. Her şeyin doğrusunu ancak Allah bilir.

KAYNAKLAR

1. Kenzu’l-Ummal, h.no: 16459; Tezkiretu’l-Mevduat, I/223.; Sahavî, el-Makasıdu’l-hasene (Deylemi’den naklen), I/693, h.no: 1243; Munavî Feyzu’l-Kadir, III/547; h.no: 4278 (Deylemi’den naklen).
2. Hud, 11/7.
3. Furkan, 25/59.
4. Fussilet, 37/9-12.
5. CANAN, İ. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi. Cilt 6, Akçağ Basım Yayın Pazarlama, Hadis no: 1692, s. 393, 1989, Ankara.
6. Hacc, 22/47.
7. Mearic, 70/4.
8. TAŞKIN, T. Uzay ve Ötesi. Boğaziçi Yayınları, İkinci baskı, 1-280, 1995.
9. NURSİ, S.B. Sözler. Envar Neşriyat, s. 163, 1996, İstanbul.
10. NURSİ, S.B. Barla Lahikası. Envar Neşriyat, s.324, 1989, İstanbul.
11. TATLI, A. Evrim ve Yaratılış, İkinci baskı, s.44-45, 1998, Kütahya.
12. TATLI, A. a.g.e. s. 31-41.
13. NURSİ, S.B. Barla Lahikası. s. 325.
14. TAŞKIN, T. a.g.e. s. 56-59.
15. NURSİ, S.B. Barla Lahikası, s. 326.
16. NURSİ, S.B. Kastamonu Lahikası, Envar Neşriyat, s.27-29, 1995, İstanbul.
17. CANAN, İ. a.g.e. hadis no: 1699, s. 393.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...