"Semâvî olan Kur’ân’ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Konu içinde geçen, Şark ve Garp’tan maksat, Doğu ve Batı medeniyeti demektir. Doğu medeniyetinin merkezinde, kalp ve his; batı medeniyetinin merkezinde ise akıl ve tecrübe vardır. Bu kültürler ve vasıtaları, vahyin terbiyesine girmeyip, hakikatin yegâne kıstasını ve ölçüsünü, akıl olarak görüyorlar. Bu yüzden, din ve vahye karşı, ya ilgisiz kalıyorlar, ya da muarız oluyorlar.
İşte, Hazreti Peygambere (asm) nazil olan Kur'an, ne doğu medeniyetinin sezgicilik kaynağından, ne de batının akıl merkezli felsefesinden türemiştir. Doğrudan, arşı âlâdan nazil olup gelmiştir. Bu yüzden, Kur'an, kâinatı ve hakikatleri külli bir ihata ile tam tasvir etmiştir. Hâlbuki doğunun mistisizimi, batının rasyonalizmi, Kur'an’ın muallâ olan ayaklarına bile yetişemiyor.
Burada, Kur'an’ın arşa nispet edilmesi, tamamen mecazidir ve teşbihtir. Zira yüksek ve muallâ hakikatler, yüksek yerlere nispet edilmesi, insanlık için de bir gelenektir. Burada, arştan maksat, Kur'an’ın kudsiliğine ve ulvî mertebesine işarettir. Zira mistisizm ve rasyonalizm, insanların akıl ve kalbinin mahsulü iken, Kur'an; Allah’ın ezelî ilminden süzülüp gelen bir kelamdır. İşte bu aradaki sonsuz farka işaret için, arşa nispet ediliyor. Yoksa, Kur'an, ezelî bir kelam olduğu için, arşı da içine almıştır.
Zaten, Üstad arştan demiyor “mertebe-i arşîsinden” tabirini kullanıyor. Arş, yüksek ve yüce manasında olduğu için, Allah’ın kelamı manasında da kullanılabilir. Ama hakiki arşı düşünecek olursak, arş süfli âleme nispetle ne kadar muallâ bir makamda da olsa, Allah’ın sıfatlarının içindedir. Bu yüzden arş, Allah’ın sıfatlarını kuşatamaz ama sıfatlar arşı kuşatabilir. Kur'an da, Allah’ın sonsuz kelam sıfatından nebaen ettiği için, arş, Kur'an’ın dairesine girer.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü