"Sıfât-ı Aynî" ve "Sıfât-ı Gayri" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cenâb-ı Hakk’ın aynı, gayrı, ne aynı ne de gayrı olmak üzere üç çeşit sıfatı vardır.

Aynî sıfatlar Allah’ın tenzihi ve selbi sıfatlarına denir. Bunlar Vücûd, Kıdem, Beka, Muhâlefetünlil-havâdis, Kıyâm Binefsihî, Vahdâniyetdir. Bu sıfatlar Allah hakkında câiz olmayan mâna ve halleri bertaraf etmek için tedbir maksatlı konulmuş vasıflardır. Bu tenzihi sıfatlar iş ve icraat yapmazlar, onun için Allah’ın Zât-ı Akdesinin aynı kabul edilmişlerdir.

Yani bu sıfatlar Allah’ın Zâtının aynısıdır, başka bir mâna ve gayrılık ifade etmezler. Meselâ; Vücûd sıfatı Allah’ın Zâtının varlığını ifade eden bir sıfattır. Zıt mana olan ademi, yani yokluğu bertaraf eder. Kıdem, başlangıçtan münezzeh olmasını gösterir. Beka ise, sonu olmamayı ifade eder. Bu sıfatlar fâil değillerdir, bir kudret, bir irâde gibi varlıkları ve tasarrufları yoktur.

Gayri sıfatlar, Allah’ın fiili olan sıfatlarına denir. Fiili sıfatların bir sınırı yoktur.

Cenâb-ı Hakk’ın fiilleri sonsuzdur. Bu fiillerden bazıları şunlardır: halk (yaratma), tanzim (nizama, düzene koyma), tekmil (kemâle erdirme), tenvîr (nurlandırma), terzîk (rızıklandırma), imâte (ölümü verme), ihya (hayat verme), ba’s (öldürdükten sonra tekrar diriltme), in’am (nimetlendirme)...

Bu umumî fiillerin, tabiri caizse, bir de alt şubeleri vardır. Bunlara bakıldığında, ilâhî fiillerin sonsuzluğu daha iyi anlaşılır. Meselâ, terbiye bir tek fiildir, ama sayısız denilecek kadar çok şubeleri vardır.

Bütün âlemlerin terbiyesinden, semanın terbiyesine, arzın terbiyesine, insanın terbiyesine, gözün, kulağın, ağzın, midenin terbiyelerine, alyuvarların, akyuvarların, bakterilerin, mikropların terbiyelerine kadar nice farklı terbiye tarzları vardır. Diğer fiiller de bu şekilde düşünülebilir.

Bu fiili sıfatların sonsuz olması ise, Allah’ın kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından ibarettir. Meselâ; Allah’ın kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını alıyor, bir canlının ölümünde Mümit ismini alıyor, bir hayat bahşederken Muhyî ismini alıyor, canlılara rızık verirken Rezzâk namını alıyor ve hâkeza..

Bu sıfatlar, kâinat ve mahlûkatın yaratılması ile açığa çıktıkları için, Ehli Sünnet’e göre hâdistirler. Ama bu isimlerin arka cephesinde asıl iş gören ve icra eden Kudret sıfatı ezelî ve ebedîdir. Onun için Allah, ezelde Rezzâk, Muhyî, Fettâh değildi, demek doğru değildir.

Allah, ezelde Kudret itibari ile bu gibi fiili isimlere sahipti ama tecelli ve yaratma ile bu isimler meydana çıktığından, tesmiye olarak hâdis oluyorlar. Gayri ismini de tesmiye noktasından alıyor.

Ne ayni, ne de gayri olan sıfatlar ise, Allah’ın Zâti ve Sübûti olan sıfatlarına denir. Bunlar Hayât İlim, İrâde, Kudret, Tekvin, Sem, Basar ve Kelâm’dır. Bu sıfatlar kâinatta iş ve icraat gören ve tasarruf ve tecellileri olan hakîki ve etken sıfatlardır. Bu sıfatlar selbi ve gayri sıfatlar gibi maneviye ve tenzihi sıfatlar değildirler. Allah’ın Zâtından başka mana ve esasları olan ama ondan da müstakil ve bağımsız olmayan sıfatlardır.

Onun için ne ayn, ne gayr mânasını ifade eden Allah’ın Zât-ı Akdesine zâid ve Onun ile kâim sıfatlar denilmiştir. Ne o, ne de onsuz olabilir. Bu sıfatların Allah’ın Zâtı ile olan münasebeti, İlm-i Kelâm ve felsefenin en esaslı ve ihtilaflı konusudur. Biz burada üç gurubun fikrini özet olarak izah edeceğiz ki, mes’ele vuzuha kavuşsun.

Öncelik olarak, Ehli sünnet’in dışındaki iki görüşü aktaralım.

Birincisi: Mûteziledir. Bunlar, Allah’ın bu sekiz sıfatını tıpkı selbi sıfatlar gibi O’nun Zâtının aynı kabul edip, bu sıfatların vücudunu inkar ediyorlar. Yani bunlar, “Allah’ın Zâtı hem ilimdir, hem iradedir, hem de kudrettir” deyip, Zâtından başka hiç bir şeyi kabul etmiyorlar. “Allah, kâinatta sıfatlar olmaksızın Zâtı ile iş ve icraat yapıyor”, diyorlar. Bunun sebebi olarak da tenzihi gösteriyorlar.

Yani onlar; “Allah’ın Zâtından başka Kadîm sıfatları kabul etmek, Kadîm Zâtların çoğalmasını gerektirir ki bu da tevhid ve tenzihe zıt olur”, diyorlar. Mûtezilenin bu görüşü hem akla, hem de nakle zıttır. Aklî açıdan ilim ve iradeyi aynı kabul etmek, zaten açık bir safsatadır. Kur’ân’; “Allah ilimdir, kudrettir” demiyor, “Âlimdir, Kâdirdir” diyor. Yani Allah’ın ilim ve kudret sahibi olduğunu bildiriyor. Bu da Mûtezilenin görüşünü çürütmektedir.

Daha çok deliller var ama biz numune nev’inden bunlarla iktifa edelim.

İkincisi: Kerramiyelerin görüşüdür. Bunlar Allah’ın bu sekiz sıfatını Allah’ın Zâtının tamamen haricinde ve O’ndan müstakil olarak değerlendirirler. O zaman mutezilenin dediği gibi Kadîm varlıkların çoğalması söz konusu olur ki, bu da şirktir. Mutezilenin tepkisi ve tefrite yönlendiren Kerramiyenin ifrat fikirleridir. Kerramiye ekolünün savunduğu fikrin butlanı zâhirdir, izaha ve ispata lüzum yoktur.

Üçüncüsü: Ehlisünnet’in görüşüdür. Ehlisünnete göre Allah’ın Zâti ve Sübûti sıfatları, O’nun Zâtı Akdesine zâiddir. Yani O’nun ile Kâimdir, O’nun ile ayakta durur, O’nun ile dâimdir. Ama bununla beraber, Allah’ın Zâtı Akdesinin aynı, mücâviri, muttasılı, mürekkebi, mücehhezi de değildir. Bu sıfatlar Allah’ın Zâtının aynı değildirler, onun için Allah’a ve Zâtına “ilimdir, kudrettir, iradedir” demek, doğru değildir. Bu sıfatlar Allah’ın Zât-ı Akdesine zâiddirler. Yani O değiller ama onunla kâimdirler. Bu sekiz sıfat, Allah değiller, ama Allah ile kâimdirler. Ama Allah’ın Zâtından başka bir mâna ve esası olan sıfatlardır.

Allah’ın Zâtının aynı olmamaları gayrı olmalarını gerektirmez. Mûtezile tefrit edip sıfatları aynı demekle inkâr ediyorlar. Kerramiye ifrat edip, sıfatlara Allah’tan bağımsız ulûhiyet isnât etmişler. Ehlisünnet ise, ne sıfatları inkâr etmişler, ne de ulûhiyete götürmüşler. Ehl-i hak olan, ehl-i vasat Ehl-i Sünnettir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
S
Okunma sayısı : 15.341
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...