"Esmâ", "İsim", "Nam", "Unvan", "Şe'n" ne demektir?

Soru Detayı

- Cenab-ı Hak için de kullanılan bu kavramları izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Esma, kelime olarak isimler ve namlar manasına geliyor. Allah’ın sayısız fiili isimleri vardır.

İsim: Kelime olarak; ad ve nâm manalarına geliyor. Istılahta ise; bilinen veya bilinmeyen, hissedilen veya hissedilmeyen herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veyahut zihne getirmek için kullanılan söz veya lâfız demektir.

Nam: Lâkap, ün ve şan demektir. Bizim dilimizde nam, isimden ziyade, lakap ve şan manalarında kullanılıyor. Ama kelime olarak isim ve nam aynı manadadır. Risale-i Nur'da ekseri isim manasında kullanılıyor.

Unvan ise isim, lakap, giriş, önsöz gibi manalara geliyor. Bir cihetle esma ile unvan müteradif, yani aynı manadaki kelimelerdir. Bir cihetle de unvan isme işaret eden ön isim manasına geliyor.

Meselâ; kader Allah’ın ilim sıfatının bir unvanıdır, denilirken, kader ilme işaret eden daha dar bir levha oluyor. Bir cihetle daha geniş ve daha ince manaları anlamak noktasından unvan bir mülahaza vasıtası oluyor. Esma asıl iken, unvan o aslı anlama ve idrak etme yolunda bir basamaktır, denilebilir.

Üstad Hazretlerinin şu ifadelerinden de bu manayı anlamak mümkündür:

"Mi'raciyedeki mâceralar, mâlumumuz olan mânalarla, o kudsi ve nezih hakikatları ifade edemiyor. Belki o muhavereler birer ünvan-ı mülâhazadır; birer mirsad-ı tefekkürdür ve ulvi ve derin hakaika birer işarettir ve imanın bir kısım hakaikına birer ihtardır. Ve kabil-i tabir olmayan bazı mânalara birer kinayedir. Yoksa ma'lumumuz olan mânalar ile birer mâcera değil. Biz hayalimiz ile o muhaverelerden o hakikatları alamayız; belki kalbimizle heyecanlı bir zevk-i imanî ve nuranî bir neş'e-i ruhanî alabiliriz."( Yirmi Dördüncü Mektup'un İkinci Zeyli)

Allah’ın fiillerinin arkasında isimleri, isimlerinin arkasında sıfatları, sıfatlarının arkasında şuunatı, şuunatının arkasında da Zat-ı Akdesi vardır. İsim ve unvan aynı manada kullanılmaktadır.

Üstad Hazretleri bu hakikati şu şekilde özetliyor:

"İşte, bütün âlemdeki âsâr-ı san'at ve bütün mahlûkat, herbiri birer eser-i mükemmel olduğundan, her biri bir fiile; ve fiil ise isme; isim ise vasfa; ve vasıf ise şe'ne; ve şe'n ise zâta şehadet ettikleri için, masnuat adedince, bir tek Sâni-i Zülcelâlin vücub-u vücuduna şehadet ve ehadiyetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, silsile-i mahlûkat kadar kuvvetli bir tarzda bir mirac-ı marifettir. Hiçbir cihette içine şüphe girmeyen müteselsil bir burhan-ı hakikattir."(Otuz Üçüncü Söz, On Sekizinci Pencere)

Allah’ın Zâti ve Sübûti olan sıfatlarına ne ayni, ne de gayri olan sıfatlar denir. Bunlar hayât, ilim, irâde, kudret, tekvin, sem, basar ve kelâm’dır. Bu sıfatlar kâinatta iş ve icraat gören, tasarruf ve tecellileri olan hakiki sıfatlardır.

Bu sıfatlar selbi ve gayri sıfatlar gibi mâneviye ve tenzihi sıfatlar değildirler. Allah’ın Zâtından başka mâna ve esasları olan, ama ondan da müstakîl olmayan sıfatlardır. Onun için ne ayn, ne gayr mânasını ifâde eden Allah’ın Zât-ı Akdes’ine zâid ve O’nunla kâim sıfatlar denilmiştir. Ne odur, ne de onsuz olabilir demektir.

Gayri sıfatlar, Allah’ın fiili olan isimlerine denir.

Bu fiili isimlerin bir miktarı ve sınırı yoktur. Bu fiili sıfatların çokluğu Allah’ın kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından ibarettir.

Mesela; Allah’ın kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını, bir canlının ölümünde Mümit ismini, bir hayat bahşederken Muhyî ismini, canlılara rızık verirken Rezzâk nâmını alıyor ve hâkeza... Hadis-i şerifte doksan dokuz, Cevşen'de geçen bin bir isim zikredilmektedir.

Üstad Hazretlerinin şu ibareleri açık bir şekilde esmâ-i hüsnânın nihayetsiz olduğunu ve menşeinin ne olduğuna işaret ediyor:

"Sual: Bu fiili isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?"

"Cevap: Kudret-i ezeliyenin, kainattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nispet ve taallukundan husule gelir."(İşârâtü'l-İ'câz, Fatiha Sûresi)

Şuunat; şe’nin çoğulu. Şe’n için Türkçemiz de tam bir karşılık bulamıyoruz. En yakın mânâ olarak “şan, hal, tavır, kabiliyet” deniliyor.

Hâlık (yaratıcı) Allah’ın bir ismidir. Hâlıkıyet ise şe’nidir. Yâni, yaratıcı olmak Allah’ın şânındandır. Bu hâlıkıyetini icra etmek diledi mi bu dilemeyi, yâni bu iradeyi, ilim, kudret gibi sıfatlar takib ediyor ve halk (yaratma) fiili icra ediliyor. Böylece yaratılan o mahlûkta Hâlık ismi tecelli ediyor.

Rab da Cenâb-ı Hakk’ın bir başka ismi. Rab, yâni terbiye edici; Rububiyet (terbiye edici olmak) ise Allah’ın bir şe’ni.

Bütün İlâhî isimler böylece düşünüldüğünde her birinin şuunât-ı ilâhiyyeden bir şe’n’e dayandığı anlaşılır.

Sevmek, lezzet almak, hoşlanmak insan için birer şe’ndir. Allah da mahlûkatını sever, ama bizim bir eserimizi sevmemiz gibi değil. İşte bu İlâhî muhabbeti, mahlûkatın sevgilerinden ayırmak için “mukaddes” kelimesi kullanılır.

Allah da kulunun ibadetinden memnun olur. Ama bu memnuniyet bir padişahın kendisine itaat eden bir askerinden memnuniyeti cinsinden değildir. İşte bunu zihinlere yerleştirmek için “memnuniyet-i mukaddese” tabiri kullanılıyor. Bunlar da şuunat-ı İlahiyedendirler.

Allah’ın bütün mahlûkatının ihtiyaçlarını görmekte bir lezzet-i mukaddesesi vardır. Ama bu lezzet, bizim bir fakiri giydirmekten yahut doyurmaktan aldığımız lezzet gibi değildir.

“Her bir faaliyette bir lezzet nev’i vardır.” hakikatinden hareket ederek kâinata nazar ettiğimizde, Cenâb-ı Hakk’ın her bir fiilini icra etmekte, her bir ismini tecelli ettirmekte bir lezzet-i mukaddesesi olduğu aklımıza görünür. Bu lezzetin keyfiyetini ise akıl idrak edemez. Zira akıl ancak mahlûkat sahasında düşünebilir.

Risale-i Nur'da geçen şu ifadeler nasıl bakmamız gerektiğine işaret ediyor:

“İşte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti, Süleyman Efendi, 'Ben sana âşık olmuşum.' tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu tabir şe'n-i rububiyete münasip olmayan mânâyı hatıra getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine 'Ben senden razı olmuşum.' denilmeli."(Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
E
Okunma sayısı : 28.427
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...