"Sözlerdeki hakaik ve kemalat benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir." Üstad'ın söylediği bazı sözler tevazu mu, yoksa gerçekler mi?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu bir tevazu değildir; Üstad Hazretleri hakikati nazara veriyor.

Üstad Hazretleri her vesileyle talebelerinin tebrik ve takdirlerini reddetmiş, "Risaleler benim malım değildir, Kur’an'ın malıdır."; "Ben sizin bir ders arkadaşınızım, Kur'an hizmetinde bir kardeşinizim." diyerek bakışları Kur’an’a çevirmiştir.

Üstad Hazretleri On Sekizinci Söz’de şöyle buyurur:

"Hem deme ki, 'Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.' Hayır, haşa! Herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi."

Bütün asırların korkup titrediği ahir zaman fitnesinin, bütün dehşetiyle hükmettiği bu mülhid asırda, iman hizmeti gibi en ulvi bir vazifeyi Nur Risaleleriyle en mükemmel bir şekilde yapan Üstad Hazretleri, bu büyük mazhariyete karşı nefsinden yanlış bir ses gelmemesi için, ona bu tesirli dersi veriyor.

Ahir zaman fitnesinin bütün mukaddes kıymetleri tahribe başladığı dönemde, her hamiyet sahibi bir endişeye kapılmış ve bu fitneye karşı kendi çapında bir şeyler yapmak istemiştir. Bazıları, istikbalde Kur’ân’ı anlayacak kimse kalmayacak endişesiyle himmetini tefsir sahasında teksif etmiş ve kıymetli tefsirler yazmışlardır. Bir kısmı ise hadis-i şerifler üzerinde kesif bir faaliyet göstermiştir.

Üstad Hazretleri ise, ekilen menfi tohumlara bakarak, istikbalde farzlarını bile terk edecek, hatta iman hakikatlerinde şüphe ve inkâra düşecek bir neslin geleceğinden korkmuş, bunu dert edinmiş ve her derdin dermanını veren Cenâb-ı Hak da ona Nur Risalelerinin yazılmasını ilham ve ihsan etmiştir.

"...Dert benimdir, deva Kur'ân'ındır." (Yirmi Sekizinci Mektup, Mahrem Bir Suale Cevaptır)

Bir ihsan-ı ilahi olarak, bu büyük vazife Üstad Hazretlerine verilmiştir. Ancak bunun sebebini “liyakat, ilmen üstünlük, azami ihlas” gibi sebeplere değil de kendisinin “herkesten ziyade müflis, muhtaç ve müteellim” olmasına bağlaması, onun kulluk şuurundaki kemalinin bir nişanesi olduğu gibi, “...aczde bin kuvvet gördüm.” ifadesiyle de yakından alakalıdır. İnsan, kendisini ne kadar muhtaç, âciz ve fakir görürse, ilahi rahmet onda o kadar fazla tecelli eder.

“Müflis”; iflas eden, bütün servetini, varlığını kaybeden demektir. Her insan da bir yönüyle müflis adam gibidir. Yani kendisinin hiçbir şeyi yoktur, sahip olduğu her şey Allah’ın birer ihsanıdır ve ona emanet olarak verilmiştir. Bu şuura eren bir kulun kalbi, Rabbine karşı daimî bir muhabbet ve minnettarlıkla dolar.

"Müteellim” kelimesi bize Üstad Hazretlerinin şu ifadelerini hatırlatıyor:

“...Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor...” (Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 4.649
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

panzehir
mütavazi değil dediniz ama; 18. sözü okuduğumuzda üstadın mütavazi olduğu anlaşılıyor.diyorki Üstad:''Senin vazifen fahir değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, ''tevazudur'', hacâlettir.'' görüldüğü gibi son cümlede tevazu geçiyor. bunu nasıl anlamak gerekir?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (editor)

Müminin itikadı gereğince ne yumurtayı veren tavuktur, ne meyveyi veren ağaçtır ve ne de ilmi veren alimdir. Hepsi birer vesiledir. Yaratan allahtır. Bu konuda tevazü olmaz. Yani, aslında ben yapıyom ama çok gururlanmıyorum, mütevaziyim diyemez.
Üstadın bahsettiği tevazü ise, madem Allah beni burada istihdam ediyor, bana düşen ise gururlanmamaktır. Yoksa, yapan benim ama yine de gururlanmıyorum gibi bir anlam çıkarılamaz.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...