Şu an harici bir vücudumuz var, ama yaratılmadan önce sadece ilmi vücudumuz vardı. Yani yaratıldıktan sonra esmaya daha fazla mazhar oluyoruz. İlmilik nasıl asıl oluyor?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın Zat-ı Akdesi ile beraber isim ve sıfatlarının da ezelî ve ebedî olması, mutlak yokluk ve hiçlik ihtimalini ortadan kaldırıyor. Zira vacibü'l-vücud ile mutlak yokluk manası iki zıttır. İki zıttın beraber bulunması ise muhaldir. Bu yüzden, her şey, ister mevcud olsun, ister madum olsun, Allah’ın ezelî ve ebedî ilminde sabit ve daimdir.
Evet, her şeyin ve her mevcudun iki cephesi vardır. Birisi, mahiyeti ve zatı; diğeri ise, hariçteki vücudu ve suretidir. Her şeyin aslını ve özünü teşkil eden ise, zatı ve mahiyetidir. Bu da Allah’ın ezelî ve ebedî ilminde manevî ve ilmî olarak mevcuttur. Buna “ilmî vücut” da denir.
İlmî Vücut; bütün mahlûkatın ve eşyanın Allah’ın ezelî ilmindeki sabit ve daimî olmasıdır. Şayet, Cenab-ı Hak, ilminde sabit olan bu mahiyetlere ve asıllara irade ve kudretiyle haricî bir vücut verirse, o zaman şehadet âlemine intikal etmiş olurlar. Üstad Hazretleri kaderdeki ilmî vaziyetleri şöyle beyan ediyor:
"Elbette alem-i gayb, yani mâzi, müstakbel, yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekviniyeyi imtisâle müheyyâ bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı hayat iktizâ ediyor."(1)
Evet, biz bu dünyaya gelmeden önce Cenab-ı Hakk’ın ezelî ilminde mahiyetini bilemediğimiz bir hayata mazhar idik.
Varlıkların kuvvet ve mertebe yönünden muhtelif tabakaları vardır. Nuraniyete yakın olan varlık tabakaları, maddî ve kesif olan varlık tabakalara nispetle daha kuvvetli ve kayıtlardan azadedir. Yani varlık tabakaları içinde en zayıf ve kararsız olanı kesif olan maddî ve cismani tabakadır. En kuvvetli ve devamlı olan varlık tabakası ise, maddeden ve cisimden münezzeh olan Allah’ın varlığıdır.
Allah’ın varlığı vacib, bütün sıfatları zatî, her türlü noksan sıfatlardan mukaddes ve münezzeh olduğu için, bütün varlıklarda gayet kolay tedbir ve tasarruf eder. Mahlûk olan varlık mertebelerindeki kayıt ve maniler Allah için söz konusu değildir.
"Daire-i ilim"; bu varlık âlemi, güneşleri ve yıldızlarıyla, hayvanları ve insanlarıyla, cinleri ve melekleriyle henüz yaratılmamışken, bütün bunların mahiyetleri Allah’ın ezelî ilminde mevcuttu. İşte daire-i ilim, bu “mahiyetler âlemi”dir.
Bunlar, yaratılmaları irade edildiğinde, ilâhî kudretle varlık sahasına çıkarılırlar. İşte, varlık âleminde boy gösteren bütün bu “hakikatler âlemine” de “daire-i kudret” deniliyor.
Buna göre, “daire-i ilim” gayb âlemi, “daire-i kudret” ise şehadet âlemi oluyor. Şu anda yağan yağmurlar, konuşan insanlar, ötüşen kuşlar, şehadet âlemindedirler ve daire-i kudrettedirler. İlâhî kudretle var olmuşlar ve vazifelerini ifa etmektedirler.
Kâinatın ilk tohumunun atıldığı andan, tâ kıyamete, tâ ahirete kadar yaratılacak bütün varlıklar ise şu anda gayb âlemindeler ve daire-i ilimde bulunuyorlar. Şu kudret dairesindeki eşya, vazifelerinin tamamlanmasıyla bu dünyadan göç ettiklerinde yine gayb âlemine göçmüş olacaklar, yani daire-i kudretten, daire-i ilme geçecekler.
(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Beşinci Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü