Şuûnatın, sıfat ve fiil ile nasıl bir münasebeti vardır?
Değerli Kardeşimiz;
Şuunât; şe’n’in çoğuludur. Şe’n için ‘hal, kabiliyet, istidat’ gibi mânâlar veriliyorsa da bunları ilâhî hakikatlere aynen tatbik etmek, insanı yanlış düşüncelere ve bâtıl hayallere götürebilir.
Hâlıkiyet, hâkimiyet, mâlikiyet... için şuunât denilmiştir. Yani, Allah, hâlıkiyet, mâlikiyet, rububiyet, rahîmiyet, rahmâniyet sahibi bir zâttır. Bütün bunlar Allah’ın şuunâtındandır. Hâlıkiyeti misal alarak şöyle söyleyebiliriz:
Halk (yaratmak) bir fiildir. Hâlık (yaratıcı) isimdir. Hâlıkiyet (yaratıcılık) ise şe’ndir.
Henüz hiçbir mahlûk yokken, yine Allah’ın Hâlıkiyeti, yani yaratıcılık vasfı var idi. Ama Hâlık ismi, ancak mahlûkatın yaratılmasıyla tecelli etmiş oldu.
Kâinat yaratılmadan da Allah Rezzâk, Muhyî ve Mümit idi. Ama bu isimlerini kâinatı yaratmakla tecelli ettirdi.
Risale-i Nurlarda, şuunâtla alâkalı olarak; “lezzet-i mukaddese, sürur-u münezzeh” gibi ifadeler kullanılır, bu ince ve derin hakikatleri, insan aklına bir derece yaklaştırmak için de şöyle bir misal verilir: Bir sultanın bütün muhtaç ve fakir raiyetini bir gemiye bindirdiği ve onları o gemide seyahat ettirerek her türlü ihtiyaçlarını gördüğü, yedirdiği, içirdiği anlatılır. Ve o sultanın, o muhtaç raiyetinin sevinmelerinden de bir haz duyduğu ifade edilir. Ve Allah’ın bütün canlıları bu dünya gemisinde yedirip içirmekten ve her türlü ihtiyaçlarını görmekten kendine has ve mahlûkatın her türlü lezzet telakkilerinden münezzeh bir ‘lezzet-i mukaddesesi’ olduğu nazara verilir. İşte bu lezzet-i mukaddese ilâhî şuunâttandır.
Cenab-ı Hakk’ın Zât’ı gibi mukaddes sıfatları da kemâliyle idrak edilemez; ama o sıfatların varlıkları ve sonsuz oldukları bilinebilir.
İlâhî sıfatlar, ‘sübutî’ ve ‘zatî’ olmak üzere iki gruba ayrılıyor.
Sübutî sıfatlar; Eş’arîye göre “hayat, ilim, irade, kudret, sem’ (işitme), basar (görme), kelam”olmak üzere yedi sıfattır.
Maturudi’ye göre tekvin (var etme) de Allah’ın bir sıfatıdır. Bu mezhebe göre sübutî sıfatlar sekize çıkar.
Bu sıfatların hepsi ezelî, ebedî, sonsuz ve mutlaktır. Bunlarda, ne bir azalma, ne de artma düşünülebilir.
Hayat sıfatı ezelde ne ise ebedde de aynıdır. Bizlere hayat bahşetmesi, Allah’ın ihya (hayat verme) fiiliyledir. Bizde hayat yaratmasıyla O’nun hayatında ne bir noksanlık olur, ne de bir fazlalık.
Zatî Sıfatlar: ‘Vücud, kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetü’n lil havadis, kıyam bi nefsihî’ sıfatlarıdır.
İlahî isimlerden bir kısmı, fiilî isimlerdir. Yani, bu isimler bir fiile dayanırlar. Bazıları ise fiilî değildirler. Meselâ, Vahid ismi Allah’ın birliğini ifade eden bir isimdir ve herhangi bir ilâhî fiile dayanmaz. Kadîm ismi de öyle, o da Allah’ın evveli olmadığını ifade eder ve hiçbir fiile dayanmaz. Fakat meselâ, Müzeyyin ismi tezyin (süsleme) fiilinden gelmektedir. Keza Musavvir ismi de tasvir (suret verme, şekillendirme) fiiline dayanır.
Cenâb-ı Hakk’ın fiilleri sonsuzdur. Bu fiillerden bazıları şunlardır: Halk; yaratma. Tanzim; nizama koyma. Tekmil; kemâle erdirme. Tenvir; nurlandırma. İmâte; ölümü verme. İhya; hayat verme. Ba’s; öldürdükten sonra tekrar diriltme. İn’am; nimetlendirme...
Bu umumî fiillerin, bir de alt şubeleri vardır. Bunlara bakıldığında, ilâhî fiillerin sonsuzluğu daha iyi anlaşılır. Meselâ, terbiye bir tek fiildir, ama sayısız denilecek kadar çok şubeleri vardır. Bütün âlemlerin terbiyesinden, semanın terbiyesine, arzın terbiyesine, insanın terbiyesine, gözün, kulağın, ağzın, midenin terbiyelerine, alyuvarların, akyuvarların, bakterilerin, mikropların terbiyelerine kadar nice farklı terbiye tarzları vardır.
Diğer fiiller de bu şekilde düşünülebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar