"Amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ahiretle taalluk eden ameller dünyevi maksat için kullanılırsa, bu amellerin Allah katında hiçbir kıymeti ve fazileti olmaz. Dünyevi menfaatler için yapılan ibadetler, gizli riya ve şirk gibi büyük günahları barındırdığı için, insanı büyük bir zarara uğratır ve felakete sürükler.
Meselâ; orucu perhiz niyeti ile veya sıhhatli bir bedene kavuşmak gayesi ile tutan biri, onun uhrevi azim sevabını kaçırdığı gibi, ihlasını da bozar. Gerçi bu gibi dünyevi neticeler zayıflar için tercih ve teşvik edici bir sebep olabilir; fakat esas ve temel sebep olamaz. Esas olsa ruhu kaçar.
Oruç tutmanın tıp yönünden birçok faydaları var. Bütün bu faydalar orucun hikmet yönüdür. Ama oruç bu faydalar için değil; Allah’ın bir emri olduğu için tutulur." Bu ibadetin zamanı Ramazan ayıdır. Bir kimse, Ramazan ayında bir ay oruç tutmayıp da, Ramazan dışında on ay nafile oruç tutsa, bu ibadeti yerine getirmiş olmaz. Eğer mesele sadece orucun hikmet yönü, olsa idi, on ay tutulan orucun faydası daha fazladır, ama farz olan oruç hâlâ tutulmamıştır.
Orucun belli bir başlama ve bitiş vakti vardır. Kişi, orucuna imsaktan hemen sonra başlasa da, iftarını yatsıdan birkaç saat sonra yapsa orucu makbul olmaz. Daha fazla bir süre aç kalmıştır, ama oruç tutmamıştır. Hikmet fazlasıyla tamam olsa bile, illet kaybolduğundan bu ibadet makbul sayılmaz.
Oruç tıbbî faydaları için tutulmadığı gibi, içki de sağlığa büyük zarar verdiği için haram edilmiş değildir. Esas olan Allah’ın emir ve yasağıdır.
İllet bir ibadetin emredildiği için yapılmasıdır. Hikmet ise yaptığımız ibadetten hâsıl olan faydadır.
Dünya işlerinden bir misal: Anadolu’dan İstanbul’a gelmekte olan bir tüccarın bu seyahatinin illeti “ticaret”tir. Hikmeti ise, daha çok zengin olmak ve dünya nimetlerinden daha fazla istifade etmektir. Buna göre söz konusu şahsa, “İstanbul’a niçin gidiyorsun?” diye sorsak; “Zengin olmak için” demez, “ticaret yapmaya gidiyorum” der. Biri illete, diğeri hikmete cevaptır.
O halde, “Niçin ibadet ediyorsun?” sorunun cevabı da “Rabbim emrettiği için” şeklinde olacaktır. Bu emri tutmanın maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî pek çok da faydası vardır, ama ibadet bu faydalar için yapılmaz. Bunlar meselenin hikmet yönüdür. Abdin işi ibadettir; emir dinlemek, yasaklardan sakınmaktır. Kula, Allah’a kulluk yaraşır. İbadetini bu şuurla yapan bir kuluna, Rabbinin yapacağı ihsanlar, ikramlar ve cennette vereceği dereceler ibadetin hikmet yönüdür.
"Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-yı İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır. Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir..." (17. Lem’a)
Beden nasıl ruh sayesinde ayakta duruyor ise, ibadetlerin ruhu da ihlâs ve samimiyettir. Cenab-ı Hak, insanı iman ve ibadet için yaratmıştır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(Zariyat Suresi, 56) âyeti de bu hakikati beyan etmektedir. Bazı müfessirler ayette geçen ibadet kelimesini marifet olarak tefsir etmişlerdir. Yani insanın yaratılmasından asıl maksat, Halık’ını tanıması, O’na itaat ve ibadet etmesi ve böylece O’nun rızasını kazanmasıdır. Bunun en büyük vesilelerinden biri ibadettir. İbadetle insan, kalbini Rabbine bağlar; tevekkül ile O’na istinad eder, hâdiselerin tazyikinden kurtulur, huzur ile yaşar. İbadet, insanların kalplerinden uzaklık perdesini kaldırır ve onları daimî bir huzura kavuşturur, tâ ki gaflete dalarak Allah’ı unutmasınlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü