"Tezahür-ü rububiyet hakikatının içinde, tebarüz-ü ulûhiyet hakikatı bizzarure bilinmiş olmasıdır." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Rububiyet; terbiye edicilik mânâsına geliyor.

Terbiye; “bir şeyi ilk noktasından itibaren tekâmül ettirerek son noktasına ulaştırmak” şeklinde tarif ediliyor. Çekirdeği ağaç, nutfeyi insan yapmak gibi.

Bütün âlemlerin her birinde bu terbiye fiili bir başka şekilde, bir başka güzellikte, bir başka mükemmellikte kendini gösteriyor. Ve biz her namazda Fatiha Sûresini okurken, âlemlerin Rabbine hamd etmekle bu farklı terbiyelerin şuurunda olduğumuzu ilân etmiş oluyoruz.

"Rububiyet" denilince, Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ı, şuûnatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri anlaşılır. Allah, kendini insanlara, en büyük lütuf olarak, en mükemmel mânâda Kur’ân ile anlatmıştır.

İşte idare etmek rububiyeti, kusursuz ve eksiksiz bir şekilde idare etmek de ulûhiyeti ifade ediyor. İlim, irade, kudret, sem’, basar, kelam gibi sıfatlar ulûhiyeti ifade ederken, -çünkü ilahlık bu kemal sıfatlar ile olabilir- bu sıfatların her yerde ve mükemmel tecelli etmesinden hâsıl olan kususrsuz idare ve mükemmel terbiye rububiyeti ifade ediyor.

Kâinatta ve her mahlûkta bizzat şahid olduğumuz mükemmel rububiyetin arka planında mükemmel bir ulûhiyet, yani kemal sıfatlar bulunuyor demektir. Mükemmel idare mükemmel rububiyeti, mükemmel rububiyet mükemmel ulûhiyeti, mükemmel ulûhiyet de mükemmel sıfatları icab ettirir. Her bir fiil ve icraatı bu mânada değerlendirebiliriz.

Mükemmel bir idare ve terbiyenin arkasında eksik ve kusurlu fiiler ve sıfatlar hükmedemez. Bu yüzden, rububiyet ile ulûhiyet birbirinden ayrılamazlar. Birisi kendini açıktan gösterdi mi diğeri de zımnen tebarüz eder.

Ulûhiyet; “ilâhlık, mabudiyet” mânasına gelir. Yani, bütün varlık âlemi ancak Allah’ın tasarrufundadır, O’nun emriyle hareket eder, O’nun takdir ettiği vazifeleri aksatmadan yerine getirir.

Fatiha Sûresi’nde geçen “iyyake na’büdü” “Biz ancak sana ibadet ederiz.” ayetini okuyan bir mü’min, “ulûhiyetin istiklâliyetini” tasdik etmiş olur; yani Allah’tan başka kimseye ve hiçbir şeye ibadet edilmez.

Nurlarda, bu ayetin tefsiri yapılırken, “biz yalnız sana ibadet ederiz” ayetiyle üç ayrı cemaatin kast edildiği nazara verilir. Birisi, bütün mü’minler; diğeri insanın bütün organları, hissiyatı, duyguları; üçüncüsü ise, “vezaif-i eşya suretinde ubudiyetleri” olan, yani Allah’ın verdiği vazifeyi yerine getirmekle O’na ibadet etmiş olan yerler, gökler, yerdeki bütün denizler, ırmaklar, ormanlar. Bütün varlık âlemi bu mânada ibadet halindedirler. Bu ise ulûhiyetin azametini göstermektedir.

Bir amir, bütün memurlarına hükmeder. Büyük olsun küçük olsun hepsi onun verdiği vazifeleri yerine getirirler.

Bir kumandan, bütün orduya hükmeder. Er de onun emrindedir, onbaşı da, yüzbaşı da. Küçüklere de büyüklere de birlikte hükmetmek komutanlığın bir gereğidir.

Bir bakan, vazifeli olduğu Bakanlığın bütün birimlerinin amiri makamındadır. Genel müdür de onun emrindedir, kâtip de, müstahdem de.

İnsanların cüz’î saltanatları bunu gerektirirse, elbette bütün mahlûkatı yaratan, terbiye eden, bütün canlıların rızıklarını veren Allah’ın ulûhiyeti -büyük olsun küçük olsun- bütün bu varlıkların O’nun emri üzere hareket etmelerini icab ettirir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.435
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...