"Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı." Hased ve gıpta hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Haset; bir başkasına verilmiş olan dünyevî nimetlerin onun elinden çıkmasını şiddetle istemektir. Gıpta ise o nimetin kendisine de verilmesini arzu etmektir. Haset edenin birinci maksadı rakibindeki nimetlerin zeval bulmasıdır, o nimetlere kendisinin kavuşması ikici planda kalır. Yani, hasette, haset edilen şahıstan o ihsanın mutlaka geri alınması arzu edilir. Yani, zengin komşusuna haset eden adamın temel hedefi, kendisinin zengin olması değil, komşusunun fakir olmasıdır. Bu ise, ancak münafıklara yakışacak kadar aşağı ve bayağı bir düşüncedir.
Hasette, zimnî olarak, İlâhî takdire razı olmamak vardır. Üstad Hazretleri bu mânayı şöyle izah eder:
“Hem ona gelen musibetlerden memnun ve ni'metlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.”(1)
Hâsid adam, hem dünyasını, hem ukbasını tahrib ettiği için, kendini helak ediyor ve büyük bir felakete sürükleniyor.
Hasedin Zararları
"Eğer adâvet hasetten gelse, o bütün bütün azaptır. Çünkü, haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur." (2)
Bu çirkin ahlâk önce haset eden kişiye zarar verir. Hasetlik insanları mutsuz ve huzursuz eder. Bu ateşe gönlünü kaptıran kimse hem kendi rahatını bozar hem de başkalarını rahatsız eder.
Cenab-ı Hak her insanı farklı kabiliyetlerde yarattığı gibi, onların makam ve servetlerini de farklı olarak takdir etmiştir.
“Her şey kader ile takdir edilmiştir, kısmetine razı ol ki rahat edesin.” (Mesnevi-i Nuriye)
Bilindiği gibi Felâk sûresinde "Hasedcinin hased ettiği zamanki şerrinden Allah'a sığınmak" emredilmiştir.
Hâsid bir insanın göze almayacağı kötülük, başvuramayacağı hile ve habâset yoktur. Mezkûr sûre, hased duygusunun, kişinin içinde kaldıkça sâhibinden başka kimseye zarar vermeyeceğini de dolaylı olarak ifade etmektedir.
Ustad Hazretleri Bu kötü hasletten kurtulmanın çaresini şöyle ifade eder:
"Hasid adam hased ettiği şeylerin âkibetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattır. Faidesiz az, zahmeti çoktur. Eğer, uhrevî meziyetler ise, zâten onlarda hased olmaz. Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyâkârdır; ahiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahud mahsudu (hased ettiği kimseyi) riyâkâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder. Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlâhiye'ye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor, âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır."(3)
İlim noktasından bazı insanlar örnek alınıp, kişinin bu noktadan gayret göstermesi güzel bir duygudur. Bir insan, bir başkasının mazhar olduğu maddî veya manevî ihsanlara kendisinin de erişmesini, ondaki güzel vasıfların kendisinde de olmasını arzu edebilir. Bu hased değil, gıptadır.
Yalnız bu husus kıskançlık ve haset gibi durumlara sebep olmamalıdır.
Rekabet ve müsabaka duygusu, insanın maddî ve manevî terakkisinde çok mühim bir sebeptir. Her insanın fıtratında rekabet ve kıskançlık hissi vardır. Bu duygular müspet yönde kullanılırsa çok faydalı, menfi yönde istimal edilirse çok zararlıdır. Bu duyguları fıtrattan söküp atmak imkânsızdır; lakin yüzünü hayırlı bir şeye çevirmek mümkündür.
Rekabetin menfi ciheti hasetlik ve çekememezlik; müspet ciheti ise gıbta ve terakkidir. Müspet rekabet güzeldir ve hayırda yarışmak Allah’ın emridir. Şerde rekabet etmek ise çirkindir.
Dipnotlar
(1) Mektubat, Yirmi İkinci Mektup.
(2) a.g.e
(3) a.g.e
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Gıpta, bir kişiye özenmek anlamındadır. Bir kişide bulunan maddi veya manevi bir değerin kendisinde bulunmasını istemektir. Ama hased öyle değildir. Hased, başkalarında olan bir kemalatı veya maddi varlığı çekememek ve onu çekiştirmektir. Gıpta bir cihetle meşru bir histir. Ama Hased, dinimiz tarafından yasaklanmış bir his ve davranıştır.
Üstadımızın veya büyük zatların bazı his ve durumlarını - onlara benzemeye çalışıp azmetmeye vesile olduğu için - gıpta etmek elbette güzeldir. Ama Risale-i Nurlarda geçen "Gıpta damarını tahrik etmemek" ifadesinde, emsal olan kişilerin birbirlerine bu nazarla bakmaları kast edilir. Çünkü, bu tarzda masumane başlayan bir gıpta hissi ileride daha kötü sonuçlar verebilir. Yoksa büyük zatlara benzemeye azmettiren gıpta etmek ise, masum bir histir.
gıbta hakkında daha geniş bir bilgi verebilirmisiniz
Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Lemalar - 156
Gıpta, başkalarında bulunan bir özellik ya da varlığa karşı duyulan özlem. Kişinin, başkasında bulunan bir şeyin yok olmasını temenni etmeyerek aynı şeyin kendisinde de olmasını arzu etmesi durumu. Gıpta bir nevi imrenmek olup kıskançlık değildir.
Burada ki gıpta hasetlik ve rekabet anlamında kullanılıyor. Ayrıca gıptanın kıskançlığa dönüşme gibi bir riski bulunduğu için bu duygudan uzak durmak ihlasın korunması için daha ideal olanıdır denilebilir.
Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi: Bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden, müzahame, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler.”
Burada, Üstad, gıptayı, belli aşamalardan sonra haset ve kıskançlığa ulaştırabileceği için diğerleri ile aynı sınıflandırmanın içine almış olduğu anlaşılıyor.
Başka bir ifade olan gıptakârâne müzâhame; karşılıklı olarak birbirine eziyet verecek şekilde imrenmek anlamına gelmektedir. İşte sırf bu yüzden Üstad, yani kardeşler arasında bir sıkıntı, eziyet meydana gelmesin diye, “rekabet, gıpta, haset” kelimelerini bir arada kullanıyor.
Zaten, Üstad, ihlâs Risalesinde konunun devamı olan, ihlâsı kıran ikinci mânide gıptanın niye olmaması gerektiğini şu şekilde açığa kavuşturuyor;
“Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz.”