Üstad, dokuz yaşından beri görmemiş olduğu validesiyle, acaba mektuplaşarak mı sıla-i rahim vazifesini yerine getirmiş?
Değerli Kardeşimiz;
Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda selâmlaşmayı, hâl hatır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir.
İkinci derece de ziyâretlerine gitmek, maddî ve manevî yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman ziyaret ederek ihtiyaçlarını görmek, işlerini takip etmek kendilerini sevindirecektir.
Sıla-i rahmin üçüncü derecesi, akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.
Zamanımızda hayat şartları zorlaştığından dolayı, eski zamanlardaki gibi birebir ziyaret çoğu zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda en azından telefon açarak hal hatırlarını sormak suretiyle gönüllerini almakla bu sıla-i rahim gerçekleştirilebilir. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri "Bir şey bütün bütün elde edilmese de bütün bütün de terk edilmez" şeklindeki düsturu bu mevzuya da tatbik edilebilir.
Bediüzzaman Hazretlerinin gerek yaşamış olduğu şartlar, gerekse ilme olan iştiyakı ve zamanın dehşetli hâdiseleri, tarraka ve gürültüleri onu ailesinden cüda kılmış. Buna rağmen, mektup yazmak pek âdeti olmadığı halde, sıla-i rahimin tahakkuku için, birkaç mektup yazıp anne babasına göndermiştir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzre sıla-i rahimin değişik yolları ve usulleri olabilir. Kendilerinin İslam için yapmış oldukları hizmet ve bu eserleri yazıp milyonlarca gencin, insanın imanının kurtulmasına vesile olması hasebiyle aile efradına, onların kabirlerine bol bol nur göndererek, bu sıla-i rahimi en güzel şekilde gerçekleştirdiği kanaatindeyiz. Zaten sıla-i rahimden maksad, onların rızalarını almak, onların imanının kurtulmasına yardımcı olmak olduğuna göre, Bediüzzaman ve eserleri bunu en âlâ derecede yapmıştır, kanaatindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bu din garip gelmiştir garip gidecektir buyuruyor. Kimdir o garipler diye sorulunca da dini için kabilesini terk edenlerdir buyuruyor Peygamberimiz. Günümüzde insanların çoğunun dini hassasiyetleri yeterli değil. Benim akrabalarımın çoğu da böyle. Onlarla bir araya gelince taviz vermek zorunda kalabiliyorum. Ondan ötürü mecbur olmadan görüşmüyorum. Üstad hazretleri de yanındaki abileri evlerine göndermezmiş. Muhtemelen bunun sıkıntı oluşturduğunu bildiği için. Bu mesele hakkında ne söylersiniz?
Müminlerin birbirlerini Allah için sevmeleri dinî bir vecibedir. Akrabaların birbirlerini sevmeleri ve birbirlerinin hatırlarını sormaları ve saymalarının dinimizde ayrı bir yeri vardır.
Fakat akrabalarımızın hatırını saymak veya hatırlarını kırmamak namına, Allah'ın hatırını, Kur'anın hatırını ve Rasulullah (a.s.m)'ın hatırını kırmak akıl kârı değildir. Bu nedenle, onların hatırı Allah rızası için sorulduğu gibi, onların hatırı için asıl vazifemiz olan ilahi rızayı kaybetmemek esastır. Şayet bu ikisi çatışırsa, yani onlarla ciddi bir birliktelik sağlandığında İlahi rızanın kaybedilmesinden korkuluyorsa, o zaman rızay-ı ilahi namına onlala irtibatı gevşetebiliriz.
Fakat bu gevşetme kesinlikle küsme veya darılma anlamına gelmemelidir. Onlarla dostluk ve muhabbet devam etmekle beraber, bize menfi tesir etmemeleri hususunda da tedbir almak lazımdır.