Üstad yağmur için kırk bir Yasin okutuyor. Acaba kırk bir Yasin-i şerif okumanın fazileti nedir, samimi ve ihlaslı bir şekilde okumanın maddî ve manevî hayat için neticesi nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Üstadımız Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye dedi ki: 'Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.'"

"Muhacir Hâfız Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız, daima itimad ettiği bir hatırasına binaen Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye söyledi ki: 'Yâsinler tılsımı açtı; yağmur gelecek.'"

"Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki, Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed'in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmed Sultan'ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul Şem'î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler."

"İşte bu hadise kat'iyen delalet ediyor ki, o yağmur, hizmet-i Kur'ân'la münasebettardır. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var ki, Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı."(1)

Bu gibi sayı ve rakamların aslı sünnetten alındığı için, maksud-u bizzat değiller, sünnete ittiba niyetiyle okunuyorlar. Zaten yağmursuzluk yağmur duasının bir vaktidir. Üstad Hazretleri ve talebeleri de bu yağmursuzluk vaktinde sünnete uyarak duada ve kıraatte bulunuyorlar. Yağmur yağdırıldığı zaman da onu kendi duasına değil, Yasin suresinin sırrına bağlıyor. Bu noktaların hiçbirinde yağmuru maksud-u bizzat yapmak manası yoktur. Tamamen yağmur duasının şekline riayet etmek vardır.

İkinci bir husus; Üstad Hazretleri yağmurun gelmesini Kur’ân hizmetine bağlıyor. Bu da yağmuru maksud-u bizzat şeklinde istemediklerine bir alamet ve delildir. Yani sırf yağmurun maddî menfaatleri için dua etmiyorlar. Ayrıca duanın hemen akabinde yağmurun verilmesi onların halisen dua ettiklerini gösteriyor.

Yasin suresinin fazileti hadisler ile sabit iken, kırk bir defa okunması Üstad Hazretlerinin bir tahric ve içtihadıdır. Bu yüzden, bizim bir sevap ve fazilet takdir etmemiz kabil değildir. Zaten yukarıda vermiş olduğumuz hatırat bu içtihadın ehemmiyetini ifade ediyor.

(1) bk. Barla Lâhikası, (144. Mektup).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 13.200
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yasinozer800

"Muhacir Hâfız Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular."

"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş, bir mendil şeklinde birşey açmış. Sonra, mübarek avucuyla gaibden birşey alır gibi, öyle avucunu oraya boşaltmış."

Kamışa okunması, kamışın suya konması, mendile bir şey konması gibi lisan ile dua değilde hareketle yapılan şeylerin anlamı nedir?  Müşahede ettiğim bir olayda kağıda dua veya başka bir şey yazıp suya bırakıldı. Hastaya şifa bulması için içirildi.

 

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Namazın nasıl bir şekli bir şemali bir tarzı varsa bu tarz dua ve ibadetlerinde kendine özgü bir şekli bir şemali bir tarzı olabiliyor. Mücerret mana, şifa ve bereketler maddi alemde bu tarz şekiller ile müşahhas bir hale getiriliyorlar ve bu şekillerin neden böyle olduğu konusu akıl ile tefekkür ile idrak edilemeyen şeyler olduğu için taabbudi kısmına dahildirler. “Taabbudî hükümler: Tevkîfî hükümler ve sâbit hükümler olarak da ifade edilen bu kategorideki hükümler, aklın kendi başına ulaşamayacağı hükümlerdir. Namaz, oruç ve abdest gibi temel ibadet hükümleri ve akide meselelerindeki hükümler bu grupta yer alır. Bu gibi ibadetlerin şekli sayısı ve kemiyete ait kısımları aklın mizanı ile tartılmaz. Mesela neden abdest beş azanın yıkanması ile değilde dört aza ile sınırlanmış diyemeyiz. 

Maddi kilitlerin kendilerine münasip anahtarları olduğu gibi, manevi kilit hükmünde bazı sırların da kendilerine münasip ölçülerde anahtarları vardır.

Kilide göre anahtarı kullanmadınız mı kapıyı açmaya muvaffak olamazsınız. Mesela, sizin e-mailinizin bir şifresi vardır. O şifreyi yanlış girdiğiniz takdirde e–posta kutunuza giremezsiniz.

İşte bazı ilahi sırların açılabilmesi için belirli sayıda tesbihin veya salavatın çekilmesi gerekir. Bu sayı kasten çekilmez ise, o ilahi sırra erişilmesi mümkün değildir. Fakat sehven yani unutarak yanlış çekilmiş ise Cenab-ı Hakk'ın rahmeti sizden onu kabul etmektedir. O ayrı meseledir.

Namaz veya ibadetlerin sayı ve miktarına gelince, o tamamıyla Allah’ın iradesine ve isteğine göre belirleniyor. Bunu bizim sorgulama veya itiraz etmeye değil hikmetini anlamaya çalışmamız icap etmektedir. Şöyle ki;

Şeriatın iki çeşit hükümleri vardır:

1. Taabbudi dediğimiz, yani hikmeti bilinmeyen ve tamamıyla Allah’ın emir ve yasağına bakan kurallardır.

2. Makulu'l-mana dediğimiz ilahi emirler veya yasaklarda yatan hikmetlerin araştırılabileceği kısım.

Sizin sorduğunuz soruya bu taraftan da bakalım. "Niye sabah namazı dört rekât da on veya yirmi rekât değil?.." Cevap, "Allah emrettiği için." Öğle namazı Allah tarafından on rekât olarak tayin edilmiştir. Bunun hikmetini araştırmak sonuçsuz olacaktır. Çünkü Allah öyle emretmiştir. Ve bunun asıl cevabı budur. Ama bazı şeriat kuralları hikmetle izah edilebilir. Ama hikmetler asıl değildir. Asıl olan Allah’ın emri veya yasaklamasıdır.

Mesela, Allah namazı niye emretmiştir? Buna istediğiniz kadar, hatta ciltlerle hikmet ve gaye açısından cevap verilebilir. Niye oruç tutuyoruz, hikmetleri araştırılıp cevap verilebilir. Ama hikmet ve faydalar Allah’ın emri yerine geçemez. Şöyle ki;

Orucun bir hikmeti insanların aç kalıp, yokluk içerisinde yaşayan insanların halinden anlayıp onlara şefkatle yaklaşmalarını sağlamaktır. Şimdi birisi bunu esas tutup “Ben daha fazla aç kalıp daha fazla şefkat hissim kabarsın ve fakirlere daha fazla yardımda bulunayım.” diyebilir. İmsak vakti saat 4.00 olduğu halde, bu adam gece saat 11.00’den oruca niyet edip, fakat akşam vaktine 5 dakika kala orucunu açsa, orucu sahih olur mu? Elbette olmaz. Çünkü orucun açılması için belirli bir zaman var ve bu adam daha fazla aç kaldığı halde, oruç tutmuş olmuyor. Yani oruçtan beklenen hikmet daha fazla yerine gelmiş, fakat Allah’ın izin vermediği bir zamanda açtığı için oruç yerine gelmemektedir.

İşte kardeşim İslam'ın tüm emir ve yasaklarına bu şekilde bakmamız gerekir. Yani Allah böyle emretmiş veya böyle yasakladığı için bunu yapıyoruz. Bunun hikmetleri elbette vardır. Ve bu hikmetler elbette araştırılır. Bu da bir ilim ve ibadettir. Ama hikmetler ve faydalar kesinlikle asıl değil, ayrıntıdır.

Oruç tam gün tutulur; günün sonu da akşam vaktidir. En uygun vakit seher vaktiyle akşam arası olduğu için Allah bu vakitler arasında oruç tutulmasını emretmiştir. Buna daha başka hikmetlerde ilave edilebilir. Ama asıl olan Allahın bu vakitler arası orucu emretmesidir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...