"Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Evliyanın huzur-u daimîsi, her an her şeyleriyle Allah’ın huzurunda olduğunu bilmek, bu hali yaşamak ve O’ndan asla gafil olmamaktır. Bizim bu yüksek mertebeye yetişmemiz çok zordur. Ancak, her eseri ve her hadiseyi Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisi olarak görmek suretiyle bu halin bir benzerine bir derece, mazhar olabiliriz.
Böyle bir huzur ve meleke de ancak sağlam ve tahkikî bir iman ile kazanılır. Bu zamanda sağlam ve tahkikî iman dersini Risale-i Nurlar çok harika bir şekilde veriyor. Risale-i Nurları anlayarak devamlı okuyanlar, bütün “ahval, akval ve efallerini” Resullulh Efendimizin (asm.) sünneti dairesinde tanzim edenler huzur-u daimîyi kazanır. Marifette derinleşen insan her neye baksa, onda Allah’ın isim ve sıfatlarını okur, sikkesini ve mührünü görür.
Tevhidde huzur; her şeyde Allah’ın kudretini, hikmetini, rububiyetini, rahmetini ve sair isim, fiil ve şuûnatını görmektir. Bu hal insana, “şuhuda yakın bir yakîn ile tasdik edip îmân” etme halini kazandırır ve “ bir nevi huzur-u daimî elde” ettirir.
Mülkün tamamı Allah’ın olduğu gibi, varlıkların tümü de yine O’nun eserleri, mahlûkları, kullarıdırlar. Eşyayı bu mânada seyretmek insana “huzur-u daimî” kazandırabilir.
Huzurun çok önemli bir kaynağı da tevekküldür.
İnsan, karşılaştığı her hangi bir meselede kendisine bir vazife düşüyorsa ve alması gereken bir tedbir varsa bunu en hassas bir şekilde yerine getirir. Zira çok iyi bilir ki, bu vücud ona emanettir. Aile fertleri, malı, mülkü, makamı ve mevkii de birer emanettirler. Bunların her birisi için Üstadımızın “Vazifeni yap, vazife-i İlâhîyeye karışma.” tavsiyesine uyarak kendisine düşen vazifeyi tam olarak yerine getirdikten sonra, Rabbine tevekkül eder, O’nun hükmüne teslim olur, takdirini rıza ve memnuniyetle karşılar. Bunu yapabilen insan tevekkül üzeredir; evhamdan kurtulur, ruh sıkıntısına, gönül darlığına düşmez ve bir nevi huzur kazanır.
Aksi yolda giden, yâni kadere teslim olmayan, tevekküle yanaşmayan, hâdiseleri evham ile değerlendiren, hastalıklara isyan ile mukabele eden bir insan, başını taşa vurmuş gibi olur; “fakat başı kırılır, yazılara bir şey olmaz.” Kader, hükmünü yine icra eder, bu adam ise sabır ve tevekkül ile kazanacağı nice sevapları ve ulvî makamları kaybetmiş olarak, müflis bir halde bu dünyadan göçer, gider.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü