"Madem onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lazım." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Rububiyet" Allah’ın kâinatı ve bütün mahlukatı terbiye, tedbir ve idare etmesidir.

Rububiyet, Cenab-ı Hakk'ın her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, rızıklandırması, terbiye ve tedbir etmesi ve malikiyet keyfiyetidir.

Bir kul da imanın ve kulluğun bir gereği olarak Allah’ın tedbir ve terbiyesine, tasarruf ve hükmüne gönül huzuru ile razı olmalıdır ki, bu da kulluğun esasıdır. Kim ki Allah’ın taksimine, idare ve tedbirine boyun eğmeyip huzur-u kalp ile tasdik etmezse, bu onun rububiyetine razı olmamak manasına gelir.

Evet, maddenin en küçüğü olan zerreden tut ta arşa kadar, her şeyin idare ve terbiye edicisi, mutlak hâkimi ve amiri Allah’tır. Hiçbir şey onun hâkimiyetinin ve amiriyetinin dışına çıkamaz. Her şey onun hükmü ve emri ile cereyan eder. Zerre küçüklüğüne güvenerek onun hâkimiyetinden gizlenemeyeceği gibi, Güneş de büyüklüğüne güvenerek onun amirliği karşısında serkeşlik edemez.

Allah’ın kâinattaki idaresinden ve terbiyesinden razı olan birisi, onun sonsuz hikmet ve adaleti ile yapmış olduğu taksiminden de razı olması icabeder. Bu sebeple başa gelen bela ve musibetler hakkında sabırlı ve metin olmak gerekiyor. Başa gelen bela ve musibetlerden, eza ve cefalardan dolayı ağlayıp sızlamak isyan etmek kulluğa münafidir, kaderi tenkittir.

Öyle ise insan bu haşmetli rububiyete karşı iman ve ibadet ile teslim olmalı ve onun tedbirine rıza göstermelidir.

“Kaza ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekva etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır.” (Lem'alar, İkinci Lem'a)

Başa gelen sıkıntı ve musibetlerde sızlanmak, şikâyet etmek, ah, of çekmek bir cihetle Allah’ın takdir ve rahmetini beğenmemek ve tenkit etmek demektir. Oysa Allah sonsuz adalet, hikmet ve rahmet sahibidir; hiçbir nefse kaldıramayacağı yükü yüklemez, insanın hayrına olmayan bir şeyi de murat etmez. Allah, insana insandan daha şefkatli daha adil daha affedicidir. Madem hakikat budur; öyle ise insan bunu idrak edip Allah’a tam teslim olup, tevekkül etmelidir.

“Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır.” (bk. age., a.y)

Çelikten bir sütuna yumruk atan ancak kendi elini parçalar ve kendini heba etmiş olur, çeliğe bir zarar veremez. İnsan da yapmış olduğu tenkit ve şikâyetlerle Allah’ın takdiri olan kadere asla zarar veremez, ancak kendine zarar vermiş olur. Allah’ın rahmetini ittiham eden, kendini rahmetten mahrum eder, uzaklaştırır.

“Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.” (bk. age., a.y)

Kırık bir el ile intikam almak nasıl acıyı çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyor ise, aynı şekilde başa gelen musibet ve sıkıntıları itiraz ve şikâyet ile karşılamak da musibeti ikiye katlıyor. Hatta öyle ki bazen itiraz ve şikâyet imanı dahi zedeleyecek boyutlara ulaşıyor ve ebedî hayatını tehlikeye sokuyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 15.054
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Dagmera

Rububiyet kelimesini Alaaddin Başar'ın alttaki cümleleri ile biraz daha iyi anlayabiliriz:

Güneşte ziraat yapılır mı? Bu haliyle, elbette “hayır”.

Ya Allah dilerse?

Şartlar ne olursa olsun, elbette “"Evet”"..

Şu an sürdüğümüz toprakların da vaktiyle güneşten kopmuş bir parça olduğu söylenmiyor mu?

Bu bir terbiye meselesi. Allah’ın terbiyesinden geçen ateş, buğday bitirecek hale gelir.

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...