"Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır." Marifetullahın iman-ı billahtan ayrı düşünülmemesini nasıl anlamalıyız, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Buradaki iman, İslam usulüne uygun bir imandır. İmanı sahih olmayanın marifeti de sahih olmaz. Öyle ise sağlam bir marifet, ancak sağlam bir imanla mümkündür. Meseleye bu mülahaza ile bakarsak, batıl bir iman üzerine tesis edilmiş bir marifet, geçerli ve sahih bir marifet değildir.
Ayrıca Allah, imanın altı rüknünü imanın şartı yapmıştır. Kişi birisini inkâr etse, Allah’ın rızasına ve kabulüne uygun bir iman etmiş olmaz. Öyle ise Allah’ı, isim ve sıfatları ile bilen birisi, diğer iman rükünlerine iman etmedikçe hakiki bir iman etmiş olmuyor ki marifet tahakkuk etsin.
Üstad Hazretlerinin ifadesi ile "İman tecezzi kabul etmez bir külldür." Her bir iman rüknü, diğer iman rükünleri ile kopmaz bağlarla bağlıdır. Birisi birisiz olmaz. İmanın sahih ve makbul olması, ancak bütününü kabul etmekle mümkündür.
Ehl-i hak olan Ehl-i sünnete göre de iman tecezzi kabul etmez. Yani imanda bölünme, parçalanma, imanın rükünlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmını inkâr etme diye bir şey söz konusu değildir. Böyle bir iman, Allah ve İslam nazarında sahih değildir, dolayısı ile sonu ebedî ateştir.
İmanın sahih ve makbul olabilmesi Allah’ın Cebrail (as) vasıtası ile Hazret-i Muhammed (asm)’e göndermiş olduğu dini tamamı ile kabul etmekle mümkündür. Bu gönderilen dinin muhkem, yani ayet ve hadisler ile sabit olmuş bir meselesini inkâr, imanı sahih ve makbul olmaktan çıkarır, insanı küfre sokar. Böyle birinin bütün iyi amelleri ve ibadetleri de iptal olup kabul olmaz; Allah katında da bir değer ve kıymeti yoktur. Amel ve ibadetin sahih ve makbul olması, sahih ve geçerli bir iman etmek ile mümkündür.
Marifetullah; Cenab-ı Hakk’ı, Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği ve Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)’in ders verdiği gibi tanımaktır.
Cenab-ı Hakk’ı Kur’an’ın bildirdiği ve Hz. Peygamber (asm.)’in ders verdiği gibi tanıyan, bütün enfüsî ve afakî delilleri okuyan, ilahi isimlerin kâinattaki tecellilerini tefekkür eden bir mü’min, O’nu bütün kemal sıfatlarla muttasıf, vücudu vacip, kudreti nihayetsiz, ilmi muhît, iradesi mutlak olarak bilir.
Cenab-ı Hakk’ın zatanı, isim ve sıfatlarını Kur'an-ı Kerim'in beyan ettiği veçhile bilenler, O Zât-ı Akdes'i nihayetsiz cemal ve kemal sahibi olarak tanırlar. Onu ulûhiyetinin şanına yakışmayan her türlü batıl fikirlerden, hayallerden, vehimlerden tenzih ederler. Mutlak kemalin ancak ve ancak Allah Teâlâ'nın zat ve sıfatlarına mahsus olduğunu bilir, bütün mahlukata takılan izzet ve kemallerin onun nihayetsiz kemalinin cilveleri olduğunu idrak ederler. Zat-ı Akdes’in; "Misilsiz... ve Vâcibü'l-Vücud ve maddeden mücerred... ve mekândan münezzeh... ve tecezzisi ve inkısamı her cihetle muhal... ve teğayyür ve tebeddülü mümteni’... ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde bir Zât-ı Akdes" olduğunu bilirler. İmanları taklitten, tahkike yükselir, insî ve cinnî şeytanların ifsatlarına ve nefislerinin desiselerine kapılmaz, tereddüt ve şüphelere düşmezler.
İlave bilgi için tıklayınız:
- "Mârifetullah" ne demektir, izah eder misiniz?
- ALLAH'I TANIMAK VE SEVMEK (MARİFETULLAH - MUHABBETULLAH)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü