"Ve kâinat dahi, acz ve fakrıyla beraber, mazhar olduğu daimî mucizat-ı sanatın ve havarık-ı iktidar, hazain-i servetin şehadetiyle, aynı mertebe-i tevhide işaret eder." Kâinatın acz ve fakrını açar mısınız, bu insan ve canlılara mahsus değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinat kelimesi, lügat manasıyla bütün varlık âlemini içine almakla birlikte, ekseriyetle kâinat denilince şu görünen madde âlemi hatıra gelir. İnsanlar ve hayvanlar bir yönüyle bu kâinat ağacının meyveleri, diğer yönüyle bu âlemin misafirleridir.
Ne Güneş ne Ay, ne gece ne gündüz ne de karalar ve denizler bu âlemde teşhir edilen mucize eserlerin ve nimetlerin hakiki sahibi olamazlar. Zira onlar sonsuz bir acz ve fakr içindedirler. Cansız, şuursuz, iradesiz olan şu görünen âlem, sonsuz bir ilim, nihayetsiz bir kudret ve rahmet gerektiren mucize eserlerin sahibi, hâkimi, faili olamazlar. Bu hakikat ise tevhidi ilan etmektedir. Yani insanların, hayvanların ve bitkiler âleminin sahibi ve hâlıkı ancak bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Kâinat ağacını da o yaratmıştır, ondan süzülen bu meyveleri ve bu neticeleri de.
Acz ve fakr sadece insanlara ve canlılara mahsus bir hal değildir; bütün mahlukata ait bir sıfattır. Hatta acz ve fakr, cansız varlıklarda daha parlak ve daha bariz olarak görünüyor. Çünkü hayat, irade ve kesb acz ve fakrı gölgeleyen ve anlaşılmasını engelleyen unsurlardır. Yani sebep ne kadar şuurlu, iradeli ve hayatlı ise, acz ve fakr o sebepte o kadar perdeli demektir.
Mesela, elma gibi bir kudret mu’cizesi, şuursuz, iradesiz ve ilimsiz bir ağacın işi olamaz. O meyve bütün kâinattan süzülmüştür. O ağacın meyve vermesi için bütün kâinatın bir fabrika gibi çalışması lazım. Baharın gelmesi lazım, Güneş lazım, su lazım, toprak lazım, hava lazım.
Taşlar, ovalar, Güneş, Ay ve yıldızlar çok mükemmel kudret mu’cizelerine vesile oldukları hâlde, çok aciz ve fakirdirler. Güneş sadece bir soba ve lamba olmaya bir vesiledir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü