Vücudumuzda dercedilen hadsiz hissiyat ve letaifin veriliş gayeleri nelerdir?
Değerli Kardeşimiz;
"... mahiyet-i insaniye, şu kâinatın bir misal-i musağğarı olduğundan, adeta âlemde ne varsa insanda nümunesi vardır."(1)
İnsan kâinatın küçültülmüş bir nümunesi ve modelidir. Kâinat küçülse insan, insan büyütülse kâinat olur. Kâinatta azametli ve büyük yazılmış tevhid hakikatleri, insanın mahiyetinde küçük ve okunaklı bir şekilde yazılmıştır. Bu hususta kâinat ile insan müsavidir, fark sadece kemiyettedir, yani boyut ve hacimdedir.
İnsanı kâinat kadar geniş yapan şey ise, insanın fıtratına konulan istidat ve duygulardır. İnsanın mahiyetinde her bir alem ile irtibat kuracak cihaz ve duygular vardır. İnsanın her bir cihazı ve duygusu bir aleme açılan bir penceredir. İnsan bu duygu penceresi ile o alemi seyreder ve o alemle iletişim kurar.
Mesela, göz bir penceredir, mubsırat alemine açılır; kulak bir penceredir sesler alemini işitir, dokunma duyusu bir penceredir cismani alemlere açılır; hayal kuvveti bir penceredir, misal alemi ile irtibat kurar, ruh bir menfezdir ruhlar alemine açılır; kalp aşk ve muhabbet dünyasının kapısıdır; akıl hikmetli mevcudat aleminin mütefekkir bir mütalaacısıdır,.. buna benzer binlerce his ve duygular insanın geniş mahiyetinde mevcuttur ve her birisi bir alem ile irtibatlıdır.
İnsan, bu duygular sayesinde mahlukat içinde Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını tartıp ölçecek geniş mahiyete sahip tek mahluktur. İnsan sahip olmuş olduğu his ve cihazlar sayesinde Allah’ın bütün isimlerini tartıp ölçebilir. Mesela, midenin açlık hissi ile Rezzak ismini, tat alma duyusu ile Allah’ın Kerem ve Muhsin ismini, cüzi iradesi ile Allah’ın külli irade sıfatını, cüzi ilmi ile Allah’ın sonsuz ilim sıfatını bilebilir. Demek insanın mahiyetindeki her bir cihaz ve duygu, aynı zamanda Allah’ın isimlerine açılan birer kapı birer pencere hükmündedir.
Ayrıca, Allah’ın bütün isim ve sıfatları, insanın mahiyetinde nakışlar suretinde tecelli etmiştir. Allah’ın isimlerinin hayatın üstünde nakış suretinde tecellisi kıyasi ve farazi değil, hakiki ve kaynamak suretindedir. Yani tabiri yerinde ise; maddi ve işlemek noktasında bir tecellidir. Diğer iki tecelli tarzı daha çok kıyas ve farazi bir şekildedir. Malum, kıyas ve farazilik mevhum bir şeydir. Nakış ise hakiki bir işlemek ve tecelli etmektir.
Mesela; insanın simasındaki göz; Allah’ın Basar sıfatının bir tecellisidir; kulak, Sem sıfatının bir yansımasıdır; konuşma mahalli olan dil, Kelam sıfatının bir cilvesidir; yüzdeki tasvir ve çizim, Musavvir isminin bir tecellisidir. Ancak hayata lazım olan rızkın gönderilmesi, bedenin ve bedende çalışan hücrelerin beslenmesi, Rezzak isminin nakışları ve tecellileridir.
Bu isimler gibi, Allah’ın bütün isimleri insan mahiyetinde nakış suretinde, yani maddi ve hakiki bir tecelli ile cilvelerini göstermiştir. Bu nakışların ve tecellilerin hepsi, kaynakları hükmünde olan isimlere açılan birer pencere hükmündedir. İnsan bu pencereler vasıtası ile Allah’ın isim ve sıfatlarına intikal ederler ve idrakine ererler.
Özet olarak, insandaki hissiyat ve latifelerin en büyük gayesi Allah’ın isimlerini anlamak ve ayna olmaya bir araç olmaktır, diyebiliriz. Zaten her bir duygu bir ismin nakşı ve işlemesidir.
(1) bk. Sözler, Yirmi İkinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü