"Kalbinin selâmetine ve istirahatine ait öyle incecik ve gizli ve cüz'î matlapları ve ruhunun bekasına ve saadetine medar öyle büyük ve muhit ve küllî maksatları var ki..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan mahiyetindeki duygu ve cihazlar sayesinde, şu kâinatın küçük bir modeli ve misali hükmünde olduğu gibi, kalbindeki ebede kadar uzanmış nihayetsiz arzu ve ihtiyaçları ile de mihrak ve bir temerküz noktasıdır. Kâinat küçülse insan, insan büyütülse kâinat olur. Kâinat insanda, insan da kalpte dürülüp yerleşmiştir. Bu nedenle kalbin içinde nihayetsiz arzu ve talepler mevcuttur.
Mesela; kalbin en büyük arzu ve talebi bekadır, yani ebedî yaşama arzusudur. Bunu da ancak ilmi sonsuz ve kudreti nihayetsiz olan Allah verebilir. Elbette kalbin daha başka küçük ve ince talep ve arzuları da vardır ki, bütün bunların hepsini görecek, bilecek ve yerine getirecek yalnız her şeye kadir olan Allah’tır.
"Hem beşerde, kalbinin selâmetine ve istirahatine ait öyle incecik ve gizli ve cüz'î matlapları ve ruhunun bekasına ve saadetine medar öyle büyük ve muhit ve küllî maksatları var ki, onları öyle bir zat verebilir ki, kalbin en ince ve görünmez perdelerini görür, lâkayt kalmaz. Hem en gizli ve işitilmez gayet mahfî seslerini işitir, cevapsız bırakmaz."(1)
İnsanı kâinat kadar geniş yapan şey, onun fıtratına konulan büyük istidat ve tok olmaz duygulardır. İnsan, bu istidat sayesinde göklerin, yerin ve dağın yüklenemediği emaneti yükleniyor. Emanet ise, insanın kendi istidadına konulmuş bu sıfatları, hususiyetleri ve halleri iyi değerlendirip, Allah’ın sıfatlarını, fiillerini, şuûnatını bir derece bilmesidir.
“Hem o insanda öyle bir emanet vedia bırakılmıştır ki, onun ile gizli defineyi bulur, açar.” (Mesnevi-i Nuriye)
Haşir Risalesi’nin On Birinci Hakikatinde geçen şu ifade, emanetin ne olduğunu çok veciz bir şekilde ortaya koyuyor:
“… Emanet-i Kübrayı tahammül edip, yâni küçücük cüz’î ölçüleriyle, san’atçıklariyle Hâlikının muhît sıfatlarını, küllî şuunatını, nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilip….”
İnsan, mahlûkat içinde Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını tartıp ölçecek geniş mahiyete sahip tek mahlûktur. İnsan, sahip olmuş olduğu his ve cihazlar sayesinde Allah’ın bütün isimlerini tartıp ölçebilir. Mesela midenin açlık hissi ile Rezzak ismini, tat alma duyusu ile Allah’ın Kerim ve Muhsin ismini, cüz’î iradesi ile Allah’ın küllî irade sıfatını, cüz’î ilmi ile Allah’ın sonsuz ilim sıfatını bilebilir.
İşte bu duygu ve cihazların birer vazifesi, hizmeti, gayesi ve talepleri de vardır. Onların talep ve maksatlarını yerine getirip tatmin edecek Zât da ancak Allah olabilir. Evet, Allah sonsuz ilim ve kudreti ile insanın mahiyetindeki sayısız cihaz ve duyguların ince taleplerini bilir ve onlara göre yaratır ve onların talep ve dualarını karşılıksız bırakmaz.
Mesela, kalp ancak aşk-ı bekanın karşılığı olan beka yurdu ile teskin ve tatmin olur. Ruh ancak Allah’ın rü’yeti ile mutmain olur. Bunları verip icad etmek ise, ancak Allah’ın kudret elinden gelen şeylerdir.
Allah’ı tanımak ve bilmek için yaratılan insanın, bu vazifeyi yapabilmesi için kendisine lazım olan bütün sermaye verilmiştir. İnsanın her bir cihazı ve duygusu bir âleme açılan bir penceredir.
"... mahiyet-i insaniye, şu kâinatın bir misal-i musağğarı olduğundan, adeta âlemde ne varsa insanda nümunesi vardır."(2)
Bu küçük insan, bütün âleme bir enmuzec ve numunedir. “Alemde ne varsa numunesi insanda vardır.”
İnsanın bu kâinatın bir misal-i musağğarı, yani küçük bir misâli olduğu Nur’larda sıkça nazara verilir.
Hafızasının levh-i mahfuzdan, hayalinin âlem-i misalden, kemiklerinin taşlardan, etlerinin topraktan, vücudunda akan çeşitli suların ırmaklardan haber verdiği ifade edilir.
Mesela; göz bir penceredir şehadet âlemine açılır. Kulak bir penceredir sesler âlemini işitir, Hayal kuvvesi bir penceredir misal âlemi ile irtibat kurar. Ruh bir menfezdir ruhlar âlemine açılır. Kalb imanın mahalli, muhabbetin tecelligâhıdır. Akıl hikmetli mevcudat âleminin mütefekkir bir mütalacısıdır... Buna benzer binlerce his ve duygular, insanın geniş mahiyetinde mevcuttur ve her birisi bir âlem ile merbuttur.
İnsanın birçok duygu ve kuvvelerine sınır konulmadığı için, insanda terakki ve tedenni nihayetsiz oluyor. Bir insan Allah ile muhatab olup onun huzuruna çıkacak kadar inbisat da eder, aynı insan hayvandan yüz derece aşağı âdi bir mahlûk da olabilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam, Üçüncü Meyve.
(2) bk. Sözler, Yirmi İkinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü