Yirmi Sekizinci Lem'a'nın Yirmi Sekizinci Nüktesi'nde; saniyen kısmıyla başlayan yeri açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Onlar yüce âlemlerdeki melekleri dinleyemezler; her taraftan taşlanıp kovulurlar. Âhirette ise onlar için daimî bir azap vardır. Kulak hırsızlığı yapıp birşeyler dinleyenleri ise, delip geçen yakıcı bir yıldız takip eder.” Sâffât 37:8-10.

Üç meseleden maksat bu üç sualdir:

(Birincisi) "Sual: Şu gibi âyetlerden anlaşılıyor ki, cüz'î ve bazan şahsî bir hadise-i gaybiyeyi de haber almak için, gayet uzak bir mesafe olan semâvat memleketine casus şeytanların sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında o cüz'î hadisenin bahsi varmış gibi, hangi şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o haberi işitecek, getirecek diye bir mânâyı akıl ve hikmet kabul etmiyor."

(İkincisi) "Hem, nass-ı âyetle, semâvâtın üstünde bulunan Cennetin meyvelerini bazı ehl-i risalet ve ehl-i keramet, yakın bir yerden alır gibi alıyormuş, bazan yakından Cenneti temâşâ ediyormuş diye, nihayet uzaklık, nihayet yakınlık içinde bir meseledir ki, bu asrın aklına sığmaz."

(Üçüncüsü) "Hem cüz'î bir şahsın cüz'î bir ahvâli, küllî ve geniş olan semâvat memleketindeki mele-i âlânın medar-ı bahsi olması, gayet hakîmâne olan tedvîr-i kâinatın hikmetine muvafık gelmiyor. Halbuki bu üç mesele de hakaik-i İslâmiyeden sayılıyor." (1)

Bu üçüncü sualde bir şahsın küçük bir meselesinin bütün semavat memleketinde bahsedilmesinin Allah’ın hikmetine uygun olmadığı ifade edilerek itiraz ediliyor. Üstadımız bu suale cevap olarak şöyle buyurur:

"Cüz’î meseleleri, temas noktalarındaki cüz’î bir dairede görülür. Yoksa, her cüz’î bir mesele, daire-i külliyeden alınmıyor. Fakat o cüz’î meselelerden bahsedildiği zaman, doğrudan doğruya daire-i külliyenin kanunuyla olduğu cihetiyle, daire-i külliyeden alınıyor gibi ve o dairede medar-ı bahis olunmuş bir mesele şekli verilir tarzda ifade edilir."

Cinlerin kâfir kısmı olan “ervah-ı habise” semâya gidip kulak hırsızlığıyla bazı haberler dinleyip kâhinlere ulaştırmak için sürekli bir faaliyet gösterirler. “Vücutça letâfet ve hiffetleri” olduğundan bir noktaya kadar ulaşırlar. Ama her defasında meleklerce tart edilirler ve maksatlarına ulaşamazlar.

Aciz ve zayıf insanlar bile, iletişim ve ulaşım vasıtaları sayesinde, dünyayı küçük bir köy haline dönüştürebiliyor ise, Allah’ın mülkünde nasıl olur da bir iletişimsizlik söz konusu olabilir. Kâinatın bir ucunda bulunan melek ile öbür ucunda bulunan melek, gayet basit ve hızlı bir şekilde irtibat kurabilir. Tıpkı telefon sayesinde dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna ulaşan sesler gibi, kâinat içinde de belki daha mükemmel ve daha hızlı bir iletişimin olması, Allah’ın hikmetinin gereğidir.

Bu yüzden, kalp penceresi açık bir veli zat, çok uzak olan cennet ile anında irtibat kurar ve oraları latif nazarı ile seyreder. Nasıl dünyanın en uzak bir yerini televizyon vasıtasıyla seyretmek mümkün ise; evliyaların cenneti manevî alıcılar ile seyretmesi de gayet makuldür ve imkân dâhilindedir.

(1) bk. Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...