"Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetinden Sâni-i Zülcelâlin sanat-ı bedîine itiraz çıkmaz mı?" sorusu ile cevabını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Sualde, genel anlamda olay ve hâdiselerde, hikmetin ve meşiet-i ilâhiyenin esas olduğu anlatılmaktadır.
Yani Cenâb-ı Hak, insanın aklını ve fikrini bu âleme mühendis yapmamıştır. Dolayısıyla insan, arzu etmediği ve hoşuna gitmediği şeyleri tenkid edemez.
Çünkü biz kâinata mahdut ve mahluk bir nazarla bakıyoruz. Cenâb-ı Hak ise, külli ve ezeli bir nazarla ve hikmetle âlemi tedvir ediyor.
Münâzarat'ta geçen bu mesele ise şudur ki, insanlar zamanın, dehrin, feleğin gidişatını nâhoş görür ve şikâyet eder ise ve onu faydalı hâle getirmeye gücü yetmez ise, şöylece kendini teselli etmelidir:
"Demek ki benim istediğim iş, arzu ettiğim ve iştahlandığım hâle; Allah’ın ezeli hikmetiyle tanzim olunan âlemin özelliği uygun değil, Allah’ın ezeli yardım pergeliyle işlenen âlemin kanunu müsâit değil, ezeli olan meşietin matbâasından çıkan zamanın yapısı ve umumi faydaları meydana getiren ilâhi hikmet razı değillerdir."
"Demek ki, benim arzum ve iştiham yanlış şeyler talep ediyor. Allah her şeyi bizden daha iyi bilir. O’nun her şeye gücü yeter. Nârı da hoş, nuru da hoştur..."
Böyle deyip, bizler kusurlu ve nâkıs arzularımızdan vazgeçip, Allah’ın ezeli hikmet ve meşieti zâhiren aleyhimize dâhi olsa, bu meselelerde hikmet arayıp, sabırla rıza göstermemiz icâb eder.
"S - Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetinden Sâni-i Zülcelâlin sanat-ı bedîine itiraz çıkmaz mı?"
"C - Hayır, asla! Belki mânâsı şudur: Güya şikâyetçi der ki: İstediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşehhî ettiğim hâl ise, hikmet-i ezeliyenin düsturu ile tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid ve inayet-i ezeliyenin pergârıyla nakşolunan feleğin kanunu müsait ve meşîet-i ezeliyenin matbaasında tab olunan zamanın tabiatı muvafık ve mesâlih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlâhî razı değillerdir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlakın yed-i kudretinden şu ukulümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştahıyla istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet, bir şahsın tehevvüsü için büyük bir dâire-i muhîtayı hareket-i mühimmesinden durdurmaz."(1)
Bir insanın kendi istediği şey ve iştahla beklediği hâl ile Allah’ın ezeli hikmet prensibinin düzenlediği alem örtüşmeyebilir. Yani Allah’ın hikmeti gereği getirdiği alemdeki bir hâl ile insanın beklentisi aynı olmayabilir. İşte insan bu beklentisinin gerçekleşmemesinden dolayı sızlanır ve şikayet eder. Yani insan aciz olduğu için, İlahi tecellilerin arka yüzündeki rahmet ve şefkati göremediği veya sabırsızlık gösterip hemen ağlamaya başladığı için, ilahi takdiri beğenmiyor gibi bir mana anlaşılabilir. Lakin bir mümin musibeti Allah'a şikayet eder. Yoksa İlahi tecelliyi insanlara şikayet edip itiraz etmez.
Diğer bir ifade ile Allah’ın ezeli ihsanının pergeli ile çizilen kâinat kanunu ile insanın iyi bir niyet ile kendi cüzi bakışına göre çizdiği alem kanunu arasında bir uyuşmazlık olabilir.
Mesela, bir Müslüman İslam aleminin miskinliği ve geri kalmışlığının gitmesini arzu eder, Allah’tan şiddetle talep eder. Ama Allah, insanın bilemeyeceği binlerce gizli hikmetinin gereği olarak bu hâlin devamına hükmedebilir. O zaman Müslüman kendi kendine acizlenip şikayete başlar.
Yani özet olarak, kâinat çarkları ve alemlerin düzeni, insanların basit ve ihatasız iştah ve heveslerine göre işlemiyor. Bu hayır noktasında da böyledir şer noktasında da böyledir. Allah iş ve icraatlarını planlarken insanların iştah ve hevesini esas almıyor, ancak kendi ezeli ve ebedi isimlerinin bizce gizli hikmetlerini esas alıyor. İnsan arzu ve hevesleri ile Allah’ın ezeli hikmetlerini tesiri altına alamaz.
Mesela, biz şimdi İsrail kâfiri karşısında Filistinli Müslüman kardeşlerimizin galip gelmesini şiddetle arzuluyoruz. Ama hal-i alem ve Allah’ın bizce bilinmeyen hikmetleri tersine izin veriyor. Biz de bu durumdan şikayet edip duruyoruz. Bu şikayet ve isyan tevekküle zıt bir hâl olmadığı için, bu durumdan Allah’ın icraatlarını beğenmemek veya itiraz manası çıkmaz.
Allah’ın hesabı ile insanın hesabı ne zaman örtüşür ise, o zaman matlup aynı ile verilir. İnsanın iyi niyet ile talebinde ısrar etmesi, Sâni-i Zülcelâlin sanat-ı bedîine itiraz anlamı taşımaz.
(1) bk. Münazarat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü