"Adem-i Kabûl" ile "Kabûl-ü Adem" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
“Adem-i kabûl”: İman hakikatlerine karşı lakayt kalmak. Hakikatleri, fikir yormaksızın inkâr etmektir.
“Kabûl-u adem”: Gerçek olmayan bir fikri yahut inancı kabul etmek, hakikatin zıddına inanmak ve bunu dava etmektir.
- KÜFRÜN İKİ ÇEŞİDİ
Adem-i kabul, yani kabulsüzlük, iman hakikatlerini düşünmeden yaşamak ve inkâra sapmak. Bazı insanlar vardır, ne gökyüzünü düşünmeye değer bulurlar, ne yeryüzünü ne de içindeki garip, bedi ve harika eserleri. Bu adamlar, ölümü düşünmeden yaşamayı, kendilerini ve kâinatı unutmayı, zevk ve menfaatten başka bir şey düşünmeyip günlerini gün etmeyi, başka her şeyi lüzumsuz, manasız bulmayı hayatlarının değişmez prensibi kabul etmişlerdir.
Nefsanî arzularının esiri eden böyle bir hayat tarzı, bu adamların iman hakikatleri üzerinde düşünmelerine, kafa yormalarına engel olur ve hidayetlerine perde çeker. İşte bu kesimin itikadı ve küfrü “adem-i kabul” olarak isimlendiriliyor. Bu inkâr kolaydır ve inkârcıların çoğu bu gruba girer ve bu yolda giderler.
Bir başka grup da var ki, onlar, iman hakikatlerini kabul etmemekle kalmaz, inkâr eder; onlara karşı çıkar ve aksini ispat etmeye çalışırlar. Ve insanları kendi batıl çizgilerine çekmek için gayret gösterir ve bunu dava ederler.
İşte İslâm’ın azılı düşmanları bu gruptaki insanlardır. Bunların itikat dünyaları ise, “kabul-ü adem” ile ifade edilir; yani yanlış bir yolu kabul etme, bâtılı dava etme…
Bu yolda gidenlerde düşünmemek değil, batıl fikirleri ve sapık itikatları dava edinmek ve kalplere yerleştirmek söz konusudur. Nur Külliyatı'nda bu kısım için, “bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır” buyrulur.
“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.”(1)
Adem-i kabulde, bir hakikati ispat eden hiçbir delili düşünmemek, bilmemek, onlarla ilgilenmemek söz konusu. Düşünmemek ve bilmemek o adamın inançsız kalmasına yetiyor.
Kabul-ü ademde ise, o hakikatin yokluğuna delil getirilmesi gerekiyor. Birinci adam şek ve şüphe içinde yaşıyor, ama iman şüpheyi kabul etmediği için de küfür dairesinde kalıyor. İkinci adam ise doğrudan doğruya inkâr yoluna girmiş bulunuyor.
Mümine düşen vazife, Allah’ın kulu olmada birleşen her iki grup insana da ulaşmanın ve onlara hakkı tebliğ etmenin yollarını aramaktır. Bunu yaparken de, “Adem-i kabul” gurubundakilere daha fazla zaman ayırıp, netice vermeyecek tartışmalarla vakit öldürmekten de hassasiyetle kaçınmak lazımdır.
(1) bk. Mektûbat, Hakikat Çekirdekleri-74.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Yazıda iman şüpheyi kabul etmediği için bu adam da küfür dairesinde kalıyor diyor. İman süphe kabul etmez mi?