"Âlem-i misale karşı hayalinde bir pencere açılır." Şeffaf olan şeylerin misal âlemine bir pencere olmasını nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Dikkat, odaklaşmak, bir noktada fenâ bulmak, bir şey üstüne nazarları teksif etmek gibi tabirler bu meseleye işaret eder. İnsan neyin üzerinde yoğunlaşırsa, hangi noktada fena olursa, o şey üstünde ihtisas ve maharet kazanır. Bu, Uzak Doğu kültüründe meditasyon şeklinde tarif ediliyor.
Meditasyon, "derin düşünme" demektir. Taasavvufta ise; "iç huzur, sükûnet, değişik şuur hâlleri elde etme, kişinin öz varlığına ulaşmasına imkân veren" olarak tarif edilir.
Her kültürün farklılığı yanında ortak ve benzer noktaları da vardır.
Üstad Hazretleri "şehadet âleminin, mana âleminin üstünde tenteneli bir perde" olduğunu söyler. Ama bu perde ülfet ve gaflet yüzünden arkasını göstermeyen kalın bir örtü şeklini almıştır. İnsanlar tarih boyunca bu bu örtüyü delip mana âlemleriyle irtibata geçmenin yollarını aramışlardır.
Uzak Doğu kültüründeki garip riyazetler ve fakirizmin değişik metotları hep bu yola ulaşmanın vasıtalarıdır. Lakin bu ulaşmak ancak İslam dini gibi hak vasıta ile mümkündür.
İşte Üstad Hazretlerinin ifadesiyle, şeffaf şeylerin misal âlemine açılan bir kapı olmasını bu hak vasıtalar olarak anlamalıyız.
Burada esas olan şeffaf şeyler değil, zihnin bir manaya teksif olması ve oradan başka boyutlara intikal etmesidir. Şeffaf şeyler, bu işte sadece birer vasıtadırlar.
Rüya, misal âlemine bir köprüdür.
"Âlem-i misal, âlem-i ervahla âlem-i şehadet ortasında bir berzahtır. Her ikisine birer vecihle benzer." (Barla Lahikası, 268. Mektup)
Berzah, köprü manasına geliyor. Sonbahar; yaz ile kış arasında bir köprüdür; yazdan daha serin, kıştan daha sıcaktır. İlkbahar; kış ile yaz arasında ayrı bir köprüdür; kıştan daha sıcak, yazdan daha serindir.
Bu köprüler her iki âlemle de bağlantılıdırlar. Bir yönleriyle birine, diğeriyle berikine benzerler.
Diğer âlemlerin olduğu gibi bu âlemin de küçük bir misali insanda mevcut. Nur Külliyatı’ndan, bu misalin, "hayal" olduğunu anlıyoruz. Daha önce gittiğimiz bir şehrin bir misali hayal âlemimizde teşekkül eder. İşte bu şehrin aslı âlem-i şehadetten, hayaldeki şekli ise âlem-i misaldendir.
Bir ayna karşısında durduğumuzda da iki şahıs karşı karşıya gelir. Bunlardan birisi hakiki, ikincisi ise misalîdir.
Şu gördüğümüz âlemdeki her şeyin, her hadisenin bir misalinin mevcut olduğu ayrı bir âlem var. Ve o âleme, âlem-i misal deniliyor.
Misal âlemi, ruhlar âleminden daha kesif; şu âlem-i şehadetten ise daha lâtif. Bu mahiyetiyle, iki âlem arasında bir berzah gibi.
Öte yandan, bu âlem, kâinatta cereyan eden her hadisenin, her sevap ve günahın şekil giydiği bir âlemdir.
İşte, hem ruhlar âlemiyle hem de şu görünen âlemle ilgisi bakımından âlem-i misal, bir köprü âlemdir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Öte yandan, bu âlem, kâinatta cereyan eden her hâdisenin, her sevap ve günahın şekil giydiği bir âlemdir.
Bu paragrafta geçen şu cümleyi, "Her sevap ve günahın şekil giydiği bir âlemdir." Biraz açarmısınız. Yani sevap ve günahın şekil giymesi nasıl oluyor?