"Alem-i misalde kurulan uhrevî sinemalar ve berzahî fotoğraflarla suretlerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak onları terhisten sonra..." ifadesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Âlem-i misal; maddî âlemle ruh âlemi arasında bir köprü âlemdir. Ruhlar âlemine göre daha kesif, madde âlemine göre ise daha latiftir. Bu âlem hem maddî âlemden hem de ruhlar âleminden vasıflar almıştır. Misal âlemi hayale yakın bir âlemdir.
İnsandaki hafıza levh-i mahfuzu temsil ettiği gibi, hayal de âlem-i misali temsil eder. İnsandaki hayal kuvvesi de bu âleme açılan bir pencere hükmündedir. Kalb ve ruhları iman ve ibadet terbiyesi ile nuraniyet kazanan evliya ve âlimler de o âlemleri ve sakinlerini görüp görüşüyorlar. Bazen levh-i mahfuzun cilveleri bazen de kader mektuplarının numuneleri ile karşılaşıyorlar. Hatta avam insanlar da rüya yolu ile o ruhanîler ve meleklerle bir cihetle münasebet kurmuş oluyorlar. Nasıl ki telefon vasıtasıyla dünyanın en ücra köşesindeki biri ile konuşmak mümkünse, aynı şekilde manevî telefonlarla manevî âlemlerin sakinleri ile konuşmak ve görüşmek pekâlâ mümkündür. Uyku halinde insanın maddî âlemle münasebeti kesildiği için, ruh ve sair latife ve duygular gaybî âlemler ile irtibata geçip, oralarda geziniyor, seyre dalıyorlar. Yanında konuşulanları duymayan kişi, seneler önce vefat eden bir yakını ile görüşüyor.
Ruh, misal âlemini hayal vasıtası ile gezip mütalaa ediyor. Uyku vasıtası ile maddî âleme kapanan pencereler manevî ve misalî âlemlere açılıyor. Ruh da bu açılan pencerelerden o âlemleri seyir ve mütalaa ediyor. Bu az çok her ruhta cereyan eden bir hal olduğu için, bütün ruhların müşterek bir vasfıdır, denilebilir.
Rüyada görülen bu cilveler ve nümuneler misal âleminin değişik şekil ve keyfiyetlerine bürünüyor. İşte bu yüzden görülen rüyalar tabir istiyor. Zira hakikat âleminden basit bir şey misal âleminde çok büyük ve müşevveş bir hal alabiliyor. Bu yüzden bu keşmekeşlik ve mübalağalı haller tabir ile hakikate tatbiki gerekiyor.
"Demek oluyor ki, âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden fark etmek lâzım gelir. Birbirine mezc edilse, hükümleri yanlış görünür. Meselâ, senin dar bir odan var. Fakat dört duvarını kapayacak dört büyük ayna konulmuş. Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün. Eğer desen, 'Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum.'; doğru dersin. Eğer 'Odam bir meydan kadar geniştir.' diye hükmetsen, yanlış edersin. Çünkü âlem-i misali âlem-i hakikîye karıştırırsın.(...)"
"Âlem-i sahve döndükleri vakit, mizansız olduğu için, meşhudatlarını aynen yazdıklarından, hilâf-ı hakikat telâkki ediliyor. Nasıl küçük bir aynada büyük bir saray ile büyük bir bahçenin vücud-u misaliyeleri onda yerleşir. Öyle de âlem-i maddînin bir senelik mesafesinde, binler sene vüs'atinde vücud-u misalî ve hakaik-i mâneviye yerleşir."(18. Mektub)
Maddî âlem misal âleminden daha sağlam, daha kuvvetli ve daha ağır bir âlemdir. Misal âleminde her şey daha latif daha geniş olduğundan, büyük ve mübalağalı görünür. Misaldeki dar oda maddî âlemi temsil ederken, aynalarla genişlemiş hayalî oda misal âlemini temsil ediyor.
Mesela, maddî âlemden küçük bir çakıl taşı misal âleminde büyük bir dağ gibi görünür. Küçük bir damla, büyük bir göl veya deniz gibi yansır. Buranın akrebi orada çok büyük ve korkunç bir mahlûk şeklinde görünebilir. Şu dünya hayatında hayır ve şer iyilik ile kötülük, güzel ile çirkin nasıl içi içe ise, orada da yansımaları iç içe olmak gerekir. Bu sebeple şu dünya hayatında olan-biten her şey fotoğraf olarak çekiliyor ve kaydı misal âleminde levhalar suretinde muhafaza ediliyor. Misalî aynalardan maksat, bu misal âleminde maddi şeylerin muhafaza edilmesidir.
Hulasa; maddî âlemdeki bütün eşyaların misal âleminde fotoğrafı alınıyor ve muhafaza ediliyor. Bir cihetle misal âlemi fotoğraf sergisi gibi bir âlemdir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü