Zekai'nin rüyasının tabiri hakkında ne söyleyebiliriz? Ne hikmetle, nasıl bir mujde ile o rüya kitaba konulmuş? Oradaki "saban" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Zekâi'nin Rüyası"
"Bu sabah rüyamda, İstanbul'un Tophane sahiline benzer, saf ve berrak bir deniz kenarındayım. Kuşluk zamanında olduğunu zannettiğim güneşin ziyası, o derya-yı azîmin üzerinde hoş parıltılar husule getiriyor. Ben deryaya müteveccihim. Denizin orta ve cenubu tarafından yüze yüze sahile gelen bir genç, omuzundaki bir sabanı sahile çıkardı. Orada bütün kardeşlerimize tahliyeden sonra istikbal edilmekteler iken, sahil boyunu takiben, garptan dolu dizgin iki atlı geliyor. 'Üstad geliyor!..' dediler. Bu izdiham yarıldı. Hiç durmaksızın, bu mühib yağız atlı ve esmer çehreli iki zat, şarka doğru uzaklaştılar. Ben o deryaya dalmak üzere iken uyandım."(1)
Bu gibi rüyalar Risale-i Nur'un ve iman hizmetinin makbuliyetine işaret eden beşarettirler. Ve o zamanda az ve zayıf olan iman erlerinin kuvve-i maneviyelerini takviye etmek için birer ikram-ı İlâhîdirler. Sadece Zekai Ağabey'in rüyası değil, birçok ağabeyin müjdeli rüyalarının Risalere girmesinin sebebi, o ağır şartlarda, okuyanları ve hizmet edenleri şevke ve gayrete getirmek içindir.
Âlem-i misal; Ruhlar âlemi ile maddî âlem arasındaki geçiş âlemi yani köprü ve ara âlemdir.
Diğer âlemlerin olduğu gibi, bu âlemin de küçük bir misali insanda mevcut. Nur Külliyatı'ndan, bu misalin, “hayal” olduğunu anlıyoruz. Daha önce gittiğimiz bir beldeyi hayâlimizde canlandırdığımızda, hayal âlemimizde o şehrin bir misali teşekkül eder. İşte bu şehrin aslı âlem-i şahadetten, hayaldeki şekli ise âlem-i misâldendir. Bir aynanın karşısında durduğumuzda iki şahıs karşı karşıya gelir. Bunlardan birisi hakiki, ikincisi ise misalîdir.
Bu misallerin ışığında diyebiliriz ki, şu gördüğümüz âlemdeki her şeyin, her hâdisenin bir misalinin mevcut olduğu ayrı bir âlem var. Ve o âleme, âlem-i misal deniliyor. Misal âlemi, ruhlar âleminden daha kesif; şu âlem-i şahadetten ise daha lâtif. Bu mahiyetiyle, iki âlem arasında bir berzah gibidir. Bu âlem hem maddî âlemden hem de ruhlar âleminden vasıflar almıştır.
İnsan şu kâinatın küçük bir misalidir ve her âlemden bir numune onun fıtratına derc edilmiştir. Göz, nasıl görüntü âlemine açılan bir kapı ise, insandaki hayal de âlem-i misale açılan bir penceredir. Bu pencere ile o âlemi seyreder. Maddî âlemdeki eşyaların hayal kuvvesinde bir yansıması ve bir tezahürü vardır. Bu yansıma ve tezahürün aslı maddî âlemden, hayaldeki geniş hali ise, misal âleminden geliyor. Maddî âlem misal âleminden daha ağır ve hakikate yakın olmasından, maddî âlemden küçük bir şey, misal âleminde büyük bir şey olarak yansıyor.
İnsanın gördüğü rüyalar, misal âlemi ile maddî âlem arasında bir alışveriştir. Yani maddî âlemdeki eşyaların misal âlemindeki tezahürüdür. Misal âlemi tam olarak ne maddî âlemdir ne de berzaha ait bir âlemdir. Her iki âlemin ortası bir ara ve köprü âlemdir. Uyku bu âleme girmeye bir vesilesidir.
Rüyada görülen cilveler ve numuneler misal âleminin bir tezahürüdür. Hakikat âleminden basit bir şey misal âleminde çok büyük ve karmaşık bir hal alabiliyor. Bu yüzden, rüyaların tabir edilmesi gerekiyor. Bunu da ancak kalp gözü açık olan asfiyalar yapabilir.
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a, Yirmi Dördüncü Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Biz cevapta rüyanın tanımını ve kimler tarafından tevil ve tabir edileceğini izah ederek rüya yorumcusu olmadığımızı ifade ediyoruz. Üstelik cevaplar Risale-i Nura göre yazılıyor. Yani cevabın ifadesi bize ait olabilir ama mana ve içerik Risale-i Nurdan alınmadır. Cevabın şu son cümlesi "Bu tabir işini de ancak kalp gözü açık olan asfiyalar yapabilir." meseleyi gayet güzel özetliyor. Bu sitenin formatı Risale-i Nurda geçen kelime, kavram ve cümlelerin izah edilmesidir, yoksa rüya yorumlamak değildir...